5 Şubat 2010 Cuma

Yalnız yaşamaya çalışan adam...

İzmir'de üniversite kazanmıştım. Kazandığım an dahil olmak üzere, bir sene boyunca sürekli çıkacağım evi düşündüm çünkü ilk senem yurtlarda geçmişti. Bir sürü arkadaş edindim kendime yurtta. Kiminin diş macununu, kiminin şampuanını, terliğini falan isteye isteye herkesle arkadaş olmuştum. Oda arkadaşımın adı Kenan'dı. Sürekli ekonomi kitapları okuyor, hayat üzerine düşünüyor, kendi söyledikleriyle çelişiyordu. Bir gün, "Abi, ilişkilerde şunlar şunlar çok önemlidir. Böyle yapacaksın. Özgürlük en önemli şeydir" falan filan diyor, sevgilisiyle yaşadıklarını günlüğüne yazıyordu. İstiyordu ki, her gün güzel geçsin, takılayim falan filan... Yine bir gün tam böyle konuşurken özgürkçü Kenan birden aslandan kediye bir mutasyon yaşadı. Ani mutasyon sürecini gözlerimle gördüm. "Ama sevgilim... Neden ki... Bence yanlış biliyorsun..." diye diye dil döküyordu. Onu kapanlara kıstıran, her dakika arayan, tuvalette bile rapor verdiren sevgilisine rağmen kendi kendine özgürlükçülük oynayan Kenan, kendine Fransız Devrimi'ndeki gibi yandaşlar, yoldaşlar hatta kitleler bulmayı planlıyordu. O yüzdendir ki, her doğrulanacak bir şey olduğunda kulağına ilk telefon dayanılan bendim. "Evet Aysuncum, tabiki canım, haklısın.. Kenan mı, yanlış biliyorsun, öyle bişey imkansız olmaz" diyordum. Bazen sıkılıyordum, sadece kafa sallıyordum... Tabi bu görünmüyordu. Sürekli "Gökmen, Gökmen alooooo" diyordu.
Bu arada Aysun, Balıkesir'de yaşıyordu. "İzmir'i kazanacağım" diyor, başka bir şey demiyordu. Çileden çıkıyordum. Çıktığım tüm çilelere de Aysun'la her konuştuktan sonra döneceğime dair söz veriyordum.
Acı tatlı, güzel, heyecanlı bir seneyi geride bırakıyorduk. Tatil olduğunda Kenan, Aysun'dan bir şekilde ayrılmıştı. Yurt odasının duvarlarında "Aysun" diye inleyen sözlerin yerine, artık hıçkırıklar yankılanıyordu.
Ne mutludur, ne güzeldir ki, bunlar da geçti. Sene bitmişti, eve çıkıyordum. Bu arada, yazar olmak hayali ile okuduğum edebiyat bölümündeki hevesim kaçmıştı. Toplasan 3 hikayem yoktu. Oysaki, sessiz sakin yerlerde çalışmak istiyor, bir şeyler üretmek, hocalarıma göstermek, yayın evlerinin kapısında aşınmak istiyordum. Olmuyordu ama olacaktı. Hep kendimi bu yönde tuttum. Dirayetimi bu koruyacaktı.
Okuldaki 2. seneme gelmiştim. Tatilde Kenan'ın ısrarlarını kıramayarak, onu bir türlü atlatamayarak eve beraber çıkma konusunda zorla da olsa ikna oldum. Bu arada Kenan'la normalde ayrı şehirlerde yaşadığımızdan haberdar değildik fazlasıyla. Meğerse Aysun İzmir'i gerçekten kazanmıştı. Sonradan olacaktı haberim ama, bütün ders notlarıma da talipti kendisi. Ayrıca, Kenan'la barıştıklarından haberim yoktu.
İkinci sınıfımdaydım, evimdeydim, her şey pembe gözüküyor, akraba çocukları kıskanıyor ve örnek gösteriliyordum. Zamanla Aysun geldi. Kenan hiç gitmedi ona. Hep Aysun geldi. Aysun'un gelmeleri gitmemelere dönüştü ve sürekli olarak etrafımda viyak viyak zıplayan, aynı çiçeğe konmuş arı gibi didinen, kreş çocuklarının oyuncak yüzünden ettiği kavgalar gibi tartışan, birbirine giren bir çift evime resmen yuva yapmıştı.
Önümde geçen seneden üç dosya kağıdı vardı, üçü de boştu...
Ben onlara bakarken, Aysun ağlaya ağlaya kendisini tuvalete kitliyordu....

Hiç yorum yok: