tag:blogger.com,1999:blog-29590276059845713282024-03-13T02:54:14.507+03:00Sinekleyen Adamgüneşe karşı günlerce oturmak, bira yudumlayıp kitap okumak istiyorsan, bir tabure de sen çek.Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.comBlogger316125tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-64800497565868736862015-08-01T23:19:00.002+03:002015-08-01T23:19:48.369+03:00Gidişine dair açıklamamdır<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7ugGYDNpJGUzNsQyg3j4ZqJhB5XEAu7j8YGgL8L2atkgJaScHpaTTjr9CBhAvvjuVTlc5AAzPSnd2gLuxHi85ieokKP8Pb9Q3f1zDA9_7MgXMvOcK0lJbppxx_GAzVS2gw6K4lsQCZ5rI/s1600/Jean-Fran%25C3%25A7ois_Millet._Auto-retrato.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7ugGYDNpJGUzNsQyg3j4ZqJhB5XEAu7j8YGgL8L2atkgJaScHpaTTjr9CBhAvvjuVTlc5AAzPSnd2gLuxHi85ieokKP8Pb9Q3f1zDA9_7MgXMvOcK0lJbppxx_GAzVS2gw6K4lsQCZ5rI/s320/Jean-Fran%25C3%25A7ois_Millet._Auto-retrato.jpg" width="245" /></a></div>
Hırsım:<br />
Çıktı geldi hırsım. "Otur, konuşalım" dedim. Dinlemedi. Öyle sıktı ki yumruğunu, indirse; dünyadaki bütün çerçeveler inecekti.<br />
<br />
Ruhum:<br />
Sakinliyordu ruhum ara sıra. Mantığın birkaç kırıntısı yanındaydı. Bakındı sessizce, sağa sola. Aslında o da inceldiği yerden kopsun istiyordu ancak, kendisi de incinecekti sonunda, biliyordu.<br />
<br />
Bedenim:<br />
Sanki fırtınalı denizde, okyanusun ortasında ayakta durmaya çalışıyordu. Bedenime en çok "yılgın" ifadesi yakışıyordu. İş dönüşü koltuğa oturur oturmaz uyuklayan babalar gibiydim.<br />
<br />
Sen:<br />
Sen pazar yeri gibi canlıydın. Hayattaki tüm istekleri yerine gelmiş, ya da ne bileyim, bir savaşı sonuna kadar hak ederek kazanmış bir komutan gibiydin.<br />
<br />
---<br />
<br />
Gündüz:<br />
Gürültü var. Arabalar var. Geçiyor, duruyor. Bazıları park ediyor. Dörtlüleri yakıp sigara almaya inenler var. Çocuklar görüyorum. Çiçekler kuru balkonda. Alt komşum çocuklarına bağırıyor. Yaşıyorlar.<br />
<br />
Gece:<br />
Çıt yok. Tanrı, dünyadan elini eteğini çekmiş, olacakları izliyor. Sarhoşlar var ve tabii palavraları. Bazen duvarda şişeler kırılıyor. Tek ses bu. Birkaç saniye uyukluyorum bazen. Seri nefes alınca, göğüs kafesimdeki kemikler batıyor sanki ciğerime. Uyanıyorum.<br />
<br />
Açıklama:<br />
Belgeseller izliyorum. Dünyanın kabuğundaki kalınlığın ve kamplumbağların yumurtalarını bırakışının nedenleri var. Ben, gidişini açıklayamıyorum.<br />
<br />Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-75331213591365698742014-12-14T21:54:00.002+02:002014-12-14T21:54:35.901+02:00Shakespeare Sone 62Kendime olan aşkımın günahı bürüdü gözümü,<br />
Ruhumu, bedenimi, her yanımı sardı alabildiğine;<br />
Bir yolu da yok bu günahtan kurtarmanın gönlümü, <br />
Öylesine yerleşti ki yüreğimin derinlerine.<br />
Kendi yüzümden sevimlisi yok gibi geliyor bana, <br />
Duyulmamış bendeki vefa, kimsede yok bendeki endam;<br />
Kendi değerimi yine kendime soruyorum da,<br />
Her yönden kat kat üstün buluyorum başkalarından.<br />
Ama aynam bana gerçek benliğimi gösterdiğinde:<br />
Yıpranmış, kırışmış, çatlayıp eskimiş halimi,<br />
Diyorum ki, "nasıl sever insan kendini bu şekliyle?"<br />
Tam tersine yorumluyorum kendime olan aşkımı:<br />
Ben gerçekte kendim diye seni, sendeki beni övüyorum,<br />
Senin körpe günlerinin güzelliğiyle yıllarımı boyuyorum. <br />
<br /><br />
<br />Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-91503048852313955972014-11-21T02:20:00.000+02:002014-11-21T02:20:06.409+02:00Solukkaranlığa kurşun atmaktan geliyordum<br />
beli doğrulmadan ölmüş insanların mezarından<br />
kötü bir dua vardı sırtımda kambur<br />
geride bıraktığım, bir sürü zaman..<br />
dişe dokunur hiçbir şey yoktu elimizde<br />
yorgunluklar verip;<br />
karşılığını alamadığımız emekler vardı...<br />
kan, duman ve sis içerisinde<br />
bir gün sonrasını değil<br />
bir saat sonrasını kestiremiyorduk..<br />
mutluluklar hep anlık,<br />
sevgiler hep az.<br />
başımız okşanmadan geçirdik çocukluğumuzu<br />
biz hiç mevsimleri rüzgar yapmadık<br />
hiç yapmadık mevsimlerden barut,<br />
gökyüzümüzü mutluluk..<br />
dışarıda akarken hayat,<br />
yokluk sahamız genişliyordu<br />
hiçbir yokuşumuz denizle bitmedi<br />
betonlara gömdük, soluğumuzu.<br />
<br />
gökmen. nisan/2014Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-42497505440897228602014-06-26T13:16:00.001+03:002014-06-26T13:16:34.992+03:00Zaman, sevgi, özlemek ve boşluk<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_XSMHvQdk5BRKMrvQNtFTs0S1o4f87GbJXpDzeKRVfZujha8rAVlwQh7qZE7VrMrTHA1TvSXcLc8826YiDZC9TERPd0b1A0YI3cdRpvKJI3ht6poRMDdXOiweMAfvjYMAHVnZKaASuE8Y/s1600/1.jpeg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_XSMHvQdk5BRKMrvQNtFTs0S1o4f87GbJXpDzeKRVfZujha8rAVlwQh7qZE7VrMrTHA1TvSXcLc8826YiDZC9TERPd0b1A0YI3cdRpvKJI3ht6poRMDdXOiweMAfvjYMAHVnZKaASuE8Y/s1600/1.jpeg" height="292" width="400" /></a></div>
İnsan kalbinin bulunduğu yerde daireler çizmek gibi bir huyu var mıydı? Tuhaf tuhaf şeyler, hep böyle boş zamanlarda oluyor. İster istemez düşünüyorsun. Okuyorsun. Soruyorsun. Hatırlıyorsun. Özlüyorsun.. Bazen de bunların her biri aynı anda oluyor... Ayrılmak, ayrı kalmak yeri geliyor; çok kolay gözüküyor uzaktan... Yaşayınca anlıyor insan, bir kalp neden ve nasıl daireler çizer olduğu yerde... Bir ürpertiyi kaç kez hisseder içinde...<br />
<br />
Böyle durumlarda zaman da fazlasıyla aleyhimize işliyor. Olduğu yere kitlemek istediğin yelkovan, yeri geliyor, koşa koşa geçiyor önünden. Bazen ise, saat kolunda çürüyor; su gibi akıp gitsin istediğin saniyeler tıkanıp kalıyor olduğu yerde. Gün değişiyor, güneş değişiyor, sen değişiyorsun ama bunların hepsi, sanki zaman dururken oluyormuş gibi geliyor...<br />
<br />
Sonsuz bir boşluğun içinde, dönüp duruyoruz işte. Akıyor dünya.Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-34328011068414484512014-03-17T17:57:00.000+02:002014-03-17T17:57:02.764+02:00sana diyorum... kaybedelim bu kara lekeyi.. sen bir damla dışarıya döktün, ben iki damla içime. her gece ettiğim dualardan utandım. bazı kırıklar da yapışmıyormuş işte, onu da öğrendim bugün. çaresizlik neymiş, tecrübe ettim.<br />
o isli camın arkasından kendini tutuşunu seyrettim. hareket edince zaten döküldün. baktım otobüsün peşinden biraz, gördüm.<br />
canım sevgilim, eşim, kadınım, karım.<br />
düşünemedim işte. senin kadar düşünceli olamadım.<br />
sen kırılmışsın, dökülmüşsün hatta biraz. göremedim. kendimden öyle utanıyorum ki anlatamam.<br />
ve dünya. nefret ediyorum şu an her şeyden. kuvvetli olsam ve zarar göreceğini bilsem yere bir yumruk atıp dünyanın bütün aynalarını kırabilsem, camlarını indirebilsem.<br />
sen kırıldın, incindin ben bunu göremedim ya, yazıklar olsun bana...<br />
hep sıradan olmadığımıza inandım bugüne kadar. hep bir başka olduğumuzu. dışımızdaki kabuğun içinde bambaşka bir şey olduğuna, birbirimiz için yaratılıp, birbirimizi tamamladığımıza inandım. ama gördüm ki, böcek tutmuş içim. çok geç fark ettim çürüdüğümü.<br />
ve sana da bulaşmış bu. son zamanlarda demek ki çok önemsemedim hissettiklerini, yaşadıklarını; üstüne düşmedim.<br />
ne kadar dik dursam da karşında, bin parçayım aslında.<br />
bugünün üstünden yıllar da geçse unutmayacağım gerçekten. ister sevgilim ol, ister arkadaşım. gelecekte kim olursan ol; benim yüzümden de titredi ya o çenen, belki kendi kendime ufak bir nefret beslemeye başlayacağım. hak etmişim çürümeyi çünkü...<br />
sen hiçbir zaman benim gibi olmadın. ya da ben senin gibi olmayı beceremedim hiçbir zaman. sevdim. çok sevdim; ölçüsü yok ama senin kadar duyarlı olamadım bugüne kadar. sen yahu sen. sensin ağladığım peçeteyi dörde katlayıp hala cüzdanında gezdiren.<br />
utandım kendimden..<br />
bir hikayemiz vardı. başından sonuna yazdık doğrumuzu. hiçbir yalan, hiçbir hurda barınmadı aramızda. bilmiyorum ne anladın.. aslına bakarsan ne anlattığımı ben de pek bilmiyorum.<br />
özür dilerim.<br />
Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-10252826143213554302014-01-08T02:04:00.001+02:002014-01-08T02:04:04.336+02:00Hadi kalk gel; en iyi dostumEn yakın arkadaşım oldu yıllarca. Bir gün, sahilde bir balıkçıdan dayak yerken tanıştık. Balık dolu kovasını denize dökmüştüm adamın. Sanırım dördüncü tokadı havada yakaladı. Kültablası gibi kokuyordu. Zayıftı. 60 kilo yoktu. Üzerinde belki 15 yıllık bir takım elbise vardı. Çelimsiz görüntüsüne rağmen çok kuvvetliydi. İstinye'ye kadar yürüdük o gün yan yana. Kendi kendine konuşuyor, sigarasının sönmesine fırsat vermeden yenisini yakıyordu. Beyaz saçları, kulaklarını kapatan şapkanın arkasından görünüyordu. Sokak lambasının altına çekip yüzüme darbe alıp almadığıma bakmak istediğinde fark ettim sararmış dişlerini. Ön sırada çoğu dişi de dökülmüştü. O gün kaldığı tahta, tek katlı eve gittik. Takım elbisesinin iç cebinden çıkarttığı anahtarla kapıyı açtı. Kapı gürültüyle açıldı... İlk yemeğimiz; mercimek çorbası ve nohut oldu... O gün, onunla birlikte neden gittiğimi kendime hiç sormadım. Tuhaf bir minnet duygusu ve sanıyorum çocukluk... O akşama kadar koltukta uzandı ben de mahallede top oynayan çocukları izledim pencereden. Eve dönme vakti geldikçe içim sıkılıyordu ama eninde sonunda gidecektim. Evime kadar bıraktı beni. Bırakırken şöyle söyledi: "En iyi arkadaşım olur musun?"<br />
<br />
Kadir'le olan hikayem böyle başladı. Yaşı şu an kendisine göre 52. Beni daha fazla dayak yemekten kurtardığı günden sonra en iyi arkadaşım oldu. Önce tasolarımdan vazgeçtim, sonra futbol topundan. Herkesin garipsediği bir birlikteliğimiz oldu. Her sabah mutlaka 9.00'da mahallenin girişinde olur, evden çıkmamı beklerdi. Okula birlikte gider, çıkışında ise sahip boyu yürüyüp fenerde bira içerdik. Hava kararır, rüzgar çıkar, polisler kovalardı ama yıllarca sürdü bu alışkanlık. İlk başlarda çok hasta olmuştum. Babam ne içtiğim biraları biliyordu ne de bir deniz fenerinin dibinde saatlerce oturduğumu... En güzel hikayeleri, en güzel insanları Kadir'den dinliyordum. Bambaşka bir dünyanın içinden bahsediyordu bana. Hiç gitmediğim, gidemeyeceğim ve belki de olmayan yerleri anlatıyordu. Nefes nefese kalıyordum tavşanın, aslanlar ormanından kaçışını dinlerken. Evime gitmek istemezdim. Babam alıştı Kadir'e ama anneme göre o tehlikeli bir deli. Bir gün sebepsiz yere beni öldüreceğinden korkuyor. Aslında başımı kaç kez beladan kurtardığını söylesem şaşırır heralde...<br />
<br />
Bir gün, Kadir'in kuru temizlemeye bıraktığım elbisesini aldım ve evine götürdüm. Kapıyı heyecanla açtı ve elbisei elimden aldı. "Sen giy bunu hemen hemen hemen. Çabuk çabuk çabuk..." şaşırıp kaldım. Gülerek reddetmeye çalıştım ama giydirene kadar peşimi bırakmayacaktı. Kahkahalarla gülerek giydim elbiseyi. Kolları düdük gibi oldu. Paçalarım o kadar kısa geldi ki, çoraplarım sanırım 20 metreden fark ediliyordu. Aniden beni tutup dışarıya çıkarttı. Evin hemen çaprazındaki apartmanın önüne kocaman bir kamyon park etmiş, nakliyeciler eşyaları boş olan ikinci kata çıkarıyorlardı. Kadir, bana evin balkonunu işaret etti. Kıvırcık saçlı, zayıf mı zayıf, bordo elbiseli bir kız, kollarını korkuluğa dayamış mahalleyi izliyordu. Hayatımda gördüğüm en güzel kızlardan biriydi. Kadir'i üzmemek için takım elbiseyi çıkartmayı teklif etmedim. Kamyonun yanına gidip, eşyaları taşımak için yardım etmek istedik ancak az kalsın dayak yiyorduk. Kadir de ben de dayağa şerbetliyiz ancak bu kez bunun olmasına izin vermedik. Evin hemen karşısındaki yokuştan çıktık Kadir'le. Yol boyunca ben de deliye vurdum Kadir'le. Aşık olmuştum....<br />
<br />
Aşık olmam en çok Kadir'i mutlu etti. Bir de dalga geçti ki benimle, sormayın gitsin. Benim için kızın adını bile öğrenmiş ikinci gün. Üçüncü gün babasının en iş yaptığını da öğrenmiş. Dördüncü gün, iş istemeye gidip dayak yedik. Beşinci gün, o kızı okulda, sınıfımda gördüm... Büyük ihtimal nakil işlemleri yeni tamamlanmıştı. Sessiz sakin ders takip edip sorulanlara makul cevaplar vermem onu şaşırtmış olacak ki, üçüncü tenefüs yanıma geldi. "Sen deli değil miydin?" dedi. "O adam senin baban mı, abin mi, nereden tanışıyorsunuz?" dedi. Birçok soru sordu ancak soruların çoğu Kadir'le ilgiliydi. En yakın arkadaşımdı o. O yüzden ne kızdım ne de kıskandım. Kadir'i anlattım bol bol. O gün eve Kadir'le birlikte bıraktık onu. Her şey çok hızlı ilerledi o dönem. Zaten gençlik öyledir. O dönem Kadir, ben ve o birlikte dolaşmaya başladık. Ne meyve bahçeleri kaldı mahallede ne de çalınmadık zil. Camlara yumurtalar da attık, duvarlara küfürler de yazdık... Herkes bizi suçluyordu ancak kimse suçüstü yapamadığı için yakalanmamış sayılıyorduk.<br />
<br />
Kadir, bir gün yine kendi kendine konuşurken öksürmeye başladı. Başta önemsemedik ancak öksürükler arttı. Bir süre sonra kan gelmeye başladı öksürüklerden. Gittiği her doktorun canını bezdirdi Kadir ancak Hayriye Hanım, bize sonuna kadar yardımcı oldu. Tahlillerin sonuçlarını alana kadar dinlenmesini söyledi Kadir'e ancak o durur mu? Her sabah yine aynı yerde beni bekledi. Tutup kolundan evine götürdüm bir keresinde. Kendi kendine sayıklıyordu. Sonra bir süre sessizlik oldu. Hayatımda korku nedir o zaman hissettim. Kadir'le birlikte yaşadığımız o hissin adrenalin olduğunu o zaman anladım. Hemen 2-3 battaniye takviyesi yaptım ancak yine ses yoktu. O kalın tabakanın altında o kadar hareketsiz yatıyordu ki, bir an öldüğünü sandım. Hemen aynayı alıp ağzına tuttum. Ayna buharlanmaya başlayınca anladım yaşadığını. O gün orada, tekli koltukta, Kadir'in karşısında uyudum. Eve ilk kez o gün gitmedim. Sabahleyin birden Kadir'in kol saati çalmaya başladı. Adımı sayıklayarak uyandı. "Nerede... Geç kaldım. Geç. Gitti mi. Ne kadar sürer?" diye bir şeyler söyledi. Her sabah mahalleye gelmek için kolundaki saati kurmuş o zaman anladım. Yanına gittim. Alnını tuttum. Dinlenmesini söyledim. Eve döndüm, üzerimi değiştirdim, annemin ev için yaptığı çorbayı küçük bir tencereye doldurdum ve Kadir'in yanına gittim. Kol saati masanın üzerindeydi. Kadir ölmüştü. Kol saatini de sanki almam için koymuştu masanın üzerine. Alnı soğuktu. Hiç o kadar ağlamamıştım hayatımda. Belki yaş olarak aramızda dağlar vardı. Belki herkesin ondan kaçacağı biriydi. Belki çok sigara içiyordu. Belki çok yalan söylüyordu. Belki fazlasıyla zor durumda bırakıyordu insanları zaman zaman... Ama o benim en iyi arkadaşımdı...<br />
<br />
Kadir'den sonra ben de gittim. Her sabah erkenden kalkıp, beni her zaman beklediği yere bakıyorum. Gelmiyor. O köşeye yağmur da yağdı, o köşeye kar da yağdı, o köşeye güneş de vurdu... O köşede mevsimler döndü durdu ama Kadir dönmedi. Okulu bıraktım. Kimseyi görmek istemediğim için aşık olduğum o kızla arama dağlar kadar mesafe girdi. Dağlar kadar. Sokağa artık Kadir'siz çıkmaya korkuyorum. Ne bileyim; yakalanmaktan, kovalanmaktan, başın sağolsun denmesinden korkuyorum. Dediğim gibi. Kolumda Kadir'in saati var. Onun alarmıyla her sabah aynı saatte uyanıp beni beklediği yere bakıyorum. Kadir gelmiyor.Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-85440462189507719692013-10-28T22:25:00.002+02:002013-10-28T22:25:45.080+02:00Cumhuriyet Bayramı üzerine... <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidOA9-KW1q2uxW-fRdnBrP9e5wS_eNsJMZmhhBArx2Cbvpb8i73Tdo0UhJ_RPXD4lUekWxz17DS62uMgUHf72qdpEYTX1lBBSLXjzyfBQ3KYYTxEYRaeV9NFlpWDxdb6so-F9svd7QHHlq/s1600/asdd.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="207" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidOA9-KW1q2uxW-fRdnBrP9e5wS_eNsJMZmhhBArx2Cbvpb8i73Tdo0UhJ_RPXD4lUekWxz17DS62uMgUHf72qdpEYTX1lBBSLXjzyfBQ3KYYTxEYRaeV9NFlpWDxdb6so-F9svd7QHHlq/s400/asdd.jpg" width="400" /></a><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17px;">... İstanbullular, Kızılay'ın çağrısına kulak vererek Kurtuluş Savaşı'na para ile katkı sağlamak için gazetelerde sıraya girdi. 'İleri' gazetesinin dar idarehanesinde sığmayanların büyük kısmı dışarıda kalmıştı. Kaldırımın yakınında bir işgal devriyesi göründü. İstanbullular, normalde bu devriyelere yol verirdi ancak bu kez kimse kılını kıpırdatmadı. Devriye, alt bir sokaktan devam etmek zorunda kaldı... </span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17px;">İçeride, daha afyonu patlamamış olan idare memuru , bir deftere söylene söylene bağış yapanın adını ve miktarını yazıyordu... </span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17px;" /><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17px;">"Kahveci Ali, 100 kuruş, Eskici Yusuf, 50 kuruş, Hallaç Asım, 75 kuruş, Bakkal Adem, 200 kuruş..." </span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17px;" /><span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: #333333; display: inline; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17px;"><br />Sırada, küçük, cılız bir oğlan vardı. Bir önceki bağışçının çocuğu sanan memur, öfkeyle, çocuğa yürüyüp yol vermesini için işaret etti. Çocuk yürümedi. Büyük bir ciddiyetle bütün servetini masanın üzerine bıraktı.<br /><br />"Hasan! 5 kuruş"<br />Suratsız idare memurunun gözleri doldu. Ağladığını göstermemek için yüzünü, kocaman mendilin arkasına sakladı...<br />(Şu Çılgın Türkler - Turgut Özakman, Sf. 47)<br /><br />- İşte Cumhuriyet, böyle kazanıldı. En büyük bayramımız, Cumhuriyet Bayramı, kutlu olsun!</span><br />
<span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: #333333; display: inline; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17px;"><br /></span>
<span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: #333333; display: inline; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17px;"><br /></span>
<span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: #333333; display: inline; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 17px;">(Turgut Özakman'ı da rahmetle, sevgiyle anıyorum...)</span>Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-34205122814014822702013-09-23T23:04:00.003+03:002013-09-23T23:04:55.269+03:00Kepi attık, yeni bir sayfa açalım... <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuxOrfIIm-pWI03WmBVGBmggqJmtYlQmVynlewG7Y4rH7cC3bka1Qof9yWlcIjJmldK2g7YqQ9OHubOLW_jXNTv2TtyvNYdst75KtIRO1BzTkMFZ5t2Li4Xu9MaWvOemf2-cCjF1iS5UsL/s1600/mezzzzz.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="191" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuxOrfIIm-pWI03WmBVGBmggqJmtYlQmVynlewG7Y4rH7cC3bka1Qof9yWlcIjJmldK2g7YqQ9OHubOLW_jXNTv2TtyvNYdst75KtIRO1BzTkMFZ5t2Li4Xu9MaWvOemf2-cCjF1iS5UsL/s320/mezzzzz.jpg" width="320" /></a></div>
Her şey, Bahçeşehir Üniversitesi, A blok 2. katta başladı. Liseden sonra iki yıl ara verdiğim eğitime geri dönmüştüm. İki yılın ilki, sabahları dersane; öğlenden akşama kadar iş ve uyuya kalana kadar dersanenin sınavlarını çözmekle geçti. İkinci sene, "Olmaz" dedim. "Olmuyor". Vazgeçmiştim. Sonra, bir şeyler oldu ve yeniden başlamaya karar verdim. İşi bıraktım ve dersaneye başladım. Sabah 8, akşam 8... Rehber hocalarımla birlikte kapatıyorduk dersaneyi. Işıklar sönene kadar çıkmadım. Dışarıdan baktığınızda siz ne düşünürsünüz bilmem ama yüzde 50'yle Bahçeşehir Üniversitesi'ni kazanmak benim için büyük başarıydı. Aklımda İzmir vardı, Eskişehir, Kocaeli falan... Sadece gitmek istiyordum. Olgunlaşmak için, kendi iyiliğim için. Gidemedim. "Şehir dışında da aynı masraf oluyor" dedi annem ve Bahçeşehir'i yazdım. Babam olmasına rağmen, hayatta en az vakit geçirdiğim adam, "İki saat fazla çalışırım ne olmuş" dedi. O iki saatler, 5 sene içinde 4 saate çıktı. Sabah 9, gece 12... Aralıksız çalıştı, benim için; bizim için. Karşılıksız bırakmamalıydım. Sıfır İngilizce'yle hazırlık sınıfında başladım. Korka korka okudum. 2 kez kur atlayamadım ama güç bela verdim sınavı. Geçmiştim. Çok arkadaşım arkamda kaldı. Bir sene sonra görüşürdük, olsun...<br />
<br />
İlk sene çok şey öğrendim. Emeklerini asla inkar edemeyeceğim iki güzel insan girdi hayatıma. Biri Mehmet, biri Mahmut hoca. Zaman içinde, sadece ders konusunda değil, hayat konusunda da rehberlik etmeye başladılar. Çoğu fikrim değişti. İnsanların fikirlerine saygı duymayı ve gerekli tepki vermeyi bana Mahmut Çınar öğretti. Anlaşamadığım insanlarla başka türlü konuşup, kimseyi yargılamamayı öğrendim. Mehmet hoca.. Sağolsun. Ne söylediyse çıkar. Daha ilk seneden gazeteciliği aşıladı. Okul gazetesine ilk haberimin girdiği hafta, Ali Kırca'ya röportaja yolladı. Alanda, yayında, gazetede... Gazetecilikle ilgili karşılaşabileceğimi söylediği her şeyle yüzleştim. Hep doğruyu bildi. Bana onurlu olmayı, gazeteci olurken insan olmayı öğretti. İnatçıydı evet. Kapısını bile çalmaya korkarlardı ama Mehmet hocayı tanımak; yüzmek gibiydi. Hani başta korkarsın sudan çıkmak istemezsin. Öyle. Sonra akşamladığımız gazete günleri geldi. Gazetelerden okuduğum, hayatım boyunca göremeyeceğimi düşündüğüm insanlarla röportajlar yaptım. Hepsi harika deneyimlerdi. Pırlanta gibi. Anneye bile "Öf" dedim ama bu ikiliye demedim :)<br />
<br />
Bir de sosyal hayat kısmı vardı okulun. Tuhaftır. Biz 20 kişi yoktuk. Okulun öğrenci sayısı bakımından en rahat grubuyduk ama hiçbir zaman tam bir grup olamadık. Çocukça kavgalarımız, harcadığımız günler oldu. İlk heves, kalktık gittik birkaç yere ama sonrasında küçük küçük mesafeler girdi. Çok güzel insanlar da tanıdım tabii. Hepsi iyi ki var..<br />
<br />
İlk yılımda "Atatürkçü Düşünce Kulübü" üyesi oldum. İşte burası kırılma noktasıydı. Asla hayatımdan çıkartmak istemeyeceğim insanları burada tanıdım. İlk olarak Ece, Emil ve sonrasında Umut, Ozan, Murat... Ve onların da arkadaşları tabii. İsim kalabalığı yapmayayım; pırlanta gibi insanlar tanıdım. Haklarını ödeyemem. Uzun yaz tattillerinde bile birlikteydik. Kendi evimden çok onların evinde kaldım. Yemekler, futbol maçları falan... Bir günün 24 saat olmasına ilk isyanım bu dönemlere rastlar. Çok dolu ve çok güzel yaşadık. Yaşayacağız da...<br />
Aşık da oldum. En sonuncusu en güzeliydi. Hala daha öyle. Okul sayesinde Buse'yi tanıdım. Fermuar gibiyiz. Bu kadar kusursuz bir uyum... İngilizlerin "Perfect Match" dedikleri şey.. Neyse...<br />
<br />
4. sene, ilk 3 sene almam gereken ne kadar ders varsa hepsini aldığım için bomboş geçti. Mezuniyet projem ve Hürriyet'teki işimi birlikte götürdüm. Kar, kış, güneş, Karaköy, çamur, boğazımı yakan kazaklar ve mezuniyet projem. Böyle bitti işte. Aptala döndüren rüzgarlar gibiydi 3 yıl ama 4. sınıfta yaşadığım mezuniyet dönemi Hindistan filmleri gibiydi. Bitmek bilmedi.<br />
<br />
Çok sıkıntılar çektim ve çok da eğlendim... İyi ki okumuşum. İkinci şansı olmayanlardandım. Yaz okuluna, telafiye falan gidemezdim. Ben babama kazasız belasız, 4 sene sonunda mezun olma sözü verdim. Ve o sözü tutabildiğim için kendimle gurur duyabilirim...<br />
<br />
Hayatım boyunca en büyük şansımın doğru insanlarla tanışmak ve arkadaşlık kurmak olduğuna inandım. Ne mutlu bana ki hep güzel insanlar çıktı karşıma.<br />
<br />
Şimdi bambaşka bir hayat başlıyor. Yeni bir kapı açılıyor önümde. Belki babam daha az çalışmaya başlar bizim de televizyon karşısında maç özetlerini izlerken içtiğimiz çayların sayısı artar. Bakarsın birkaç sene sıkı sıkıya çalışıp, "Yeter baba. Artık dinlenme vaktin geldi" diyebilirim.<br />
<br />
Çok şey olur daha... Hayat senin, hayat benim, hayat bizim... Her şeyin en güzeli sizinle olsun. Üzerimde emeği geçen herkese çok teşekkür ederim.Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-73547238876008931302013-09-09T01:27:00.001+03:002013-09-09T01:27:29.233+03:00Biraz büyüdük; boka sardı ne varsa...Beşiktaş... Ne çok güzel, ne çok hüzünlü gün var içinde senin. Kırılması zor bir cevizdin sen. Sen beni; ben seni kabul edene kadar epey uğraştık. Sağda solda üzüldüğüm yerler, önünde dikildiğim kitapçıların, gözlerim kan çanağına dönene kadar oyun oynadığım kafeler... Ve evler. En önemlisi de o evler oldu. Ne çok şey birikmiş ama... Okul bitti, izleri gitmiyor. Bir sokak başında donup kalıyorum bazen. Umut, Ozan ve ben karşı kaldırımdan Mısırlıbahçe sokağa gidiyor sanki.<br />
<br />
Çok eski ve kahverengi üçlü koltuğu kapmak için birbirimize söylemediğimiz bir yarış var içimizde. Eve gidilsin, biralar açılsın, diziler başlasın... Dünyanın en sorunsuz, en rahat insanı sen ol. İstediğin saatte uyu. Gece üşür de battaniye bulamazsan dert etme, montunu giyer yatarsın.. Acıkırsan dolaba gitme, ne var ne yok süpürmüştür zaten Umut...<br />
<br />
Gece söylenen yemekler ve genellikle 25 kuruşlardan birleştirdiğimiz parayla aldığımız bir litre kolaların tadını özlüyorum. O kirli parkeye düşmüş, etrafında tozdan iz olmuş iskambil kağıtlarındaki kartı tahmin etme heyecanını... Çalışmayan televizyonu tokatlamayı ve Ozan uyuya kaldığında bilgisayarına konmayı..<br />
<br />
Balkonunu da özlüyorum. Arkadaşlarıma kızarım ama kaçak yollardan 1-2 sigara içmişliğim vardır. Çıplak ayakla bastığımız o sarı fayanslar ve ağzına kadar dolu küllükleri düşürüşümüz gözümün önünde.<br />
<br />
O ev, üzüldüğümü de görmüştür ama en çok kahkahalarım kaldı duvarda. Şimdi dokunsam elim üşümez. Çok güldük, çok eğlendik, çok üzüldük ve çok güzel zamanlar geçirdik... Daha üzerine yazacak yüzlerce şey var o ev hakkında. Gizli kalması ve bir daha hiç konuşulmaması gereken şeyler de orada kaldı. Üzülüyor insan. İlk adımımı 2008'de attım ama sanki bir ayağım hala orada. Çok kıymetliydi. Çok güzeldi. Güzel olan her şeyin olduğu gibi; sonu çabuk geldi onun da. Büyüdük biraz. Mezun olduk ve dağıldık. Zaten her şey o zaman boka sarmaya başladı. Yeni bir ev, yeni bir film, aynı güzel insanlar lazım bana. Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-91467464398291659032013-03-24T13:08:00.002+02:002013-03-24T13:08:49.619+02:00Yol<blockquote class="tr_bq" style="text-align: center;">
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><i>Kendime bir yol çizmek istiyorum ama ellerim titriyor..</i></span></blockquote>
Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-75687235668824085542013-03-23T17:12:00.000+02:002013-03-24T13:06:57.805+02:00Kurşun Asker<br />
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<i><span style="font-family: 'Arial TUR', sans-serif; font-size: 14pt;">hep son sözlerimden önce kesme işaretleri;<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<i><span style="font-family: 'Arial TUR', sans-serif; font-size: 14pt;">hep birilerinin bir diyeceği muhakkak var arkamdan...<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<i><span style="font-family: 'Arial TUR', sans-serif; font-size: 14pt;"><br /></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<i><span style="font-family: 'Arial TUR', sans-serif; font-size: 14pt;">hep satır başında noktalarım..<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<i><span style="font-family: 'Arial TUR', sans-serif; font-size: 14pt;">söze hiç başlamadan el sallayacak gibiyim <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<i><span style="font-family: 'Arial TUR', sans-serif; font-size: 14pt;">delik yelkenlim... <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<i><span style="font-family: 'Arial TUR', sans-serif; font-size: 14pt;">tahtadan mataram...<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<i><span style="font-family: 'Arial TUR', sans-serif; font-size: 14pt;">ben bu hikayede oyuncak bir kurşun askerim<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<i><span style="font-family: 'Arial TUR', sans-serif; font-size: 14pt;"><br /></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<span style="font-family: 'Arial TUR', sans-serif; font-size: 14pt;"><b>Gökmen Kaya 2009</b></span></div>
Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-15145814608124773512013-03-14T12:46:00.001+02:002013-03-14T12:46:21.903+02:00Dedemden yediğim ilk ve son tokatAsla arsız bir çocuk olmadım. Dayak delisi büyüyen kuzenlerim oldu, bir yanağına tokadı yediği zaman diğerini çeviren. Benim ağzıma çok biber sürdüler ama. Annem sağ olsun, onun sayesinde içtiğim her çorbanın rengi kıpkırmızı. Onun sayesinde yemeğe oturduğum zaman hemen acı sosu isterim...<br />
<br />
Dediğim gibi, dayakla büyümedim. Sadece telefonları saçma sapan ses tonlarıyla açtığım için bir kez babam tokat attı. Dedemle de -annemin babası- hep iyi ilişkilerim oldu. Yan cebinde sürekli Antep fıstığı taşırdı ve sürekli olarak yanına çağırır, zulasından verirdi. Başka torununa buna benzer bir şey yapmadı sanıyorum. Ya da ikili oynadı, Allah bilir...<br />
<br />
Belçika'da yaşayan teyzem gelmişti o yıl, iki kuzenimi birden getirmişlerdi bu sefer. Yine haşarılık peşindeydik o yaz. Ne kadar erik ağacı varsa tepesindeydik. Çalılarda kolumuzu çize çize böğürtlen yedik. Deli gibi futbol oynadık o yaz. Yine kalemiz garaj kapısıydı. Bütün gün baaam baaam ses çıkardı. Hanife hanım teyze, sürekli olarak tehdidlerine devam ederdi ama topumuzu hiç kesmedi. Karpuz keser onu getirirdi...<br />
<br />
Neyse... O yaz Emirgan'ın burnundan getirdik. Salatalık savaşları yaptık karşı mahalle çocuklarıyla. Kavgalar çıkartıp babamı çağırdık, gelip kurtardı... Bir gün de dedemin oltasını yürütüp sahile inmek istedik. Bildiğim birkaç Flamanca kelime ile anlaşmaya çalışıyorduk çocuklarla ancak o Flamanca'nın içine fazla Türkçe karışınca dedem uyandı mevzuya. Sessiz sessiz yürüttüğümüz o toplantı bölündü, dedem mevzuya uyandı... "Alamazsınız oltayı!" diye bağırdı. "Dede" dedim, "Hani senin kulağın duymuyordu?"... Sonrası malum. Aslında çok masum bir soru sormuştum ancak bazen büyükler sizin söylediklerinizi farklı değerlendiriyor...<br />
<br />
İlkti ve son oldu.Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-77439997950050201092013-03-07T18:43:00.001+02:002013-03-07T18:43:06.663+02:00watson.<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="360" src="http://www.youtube.com/embed/MpaKiJWitWg" width="480"></iframe><br />
<br />
<i>uykudan önce, uyanır uyanmaz.</i>Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-23558408707722365972013-01-05T16:24:00.003+02:002013-01-05T16:29:34.197+02:00Tecavüz kurbanının ardından<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEju7Ap97c2h1px-WEbjhRWAUQljlbLtjWc22xvDoEgYpZmfJG7Vq0Jhy22ZXLuw_AfbhhWDJhIN8aEJdmtRg2RPS3FzS_0ZPv33aEsmhm8MLtTdxfaw8lv3Rno7C1E3JwfUl0lySLFudTk-/s1600/blogfot.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEju7Ap97c2h1px-WEbjhRWAUQljlbLtjWc22xvDoEgYpZmfJG7Vq0Jhy22ZXLuw_AfbhhWDJhIN8aEJdmtRg2RPS3FzS_0ZPv33aEsmhm8MLtTdxfaw8lv3Rno7C1E3JwfUl0lySLFudTk-/s400/blogfot.JPG" width="396" /></a></div>
Türkiye'de maalesef, utancından sokağa çıkmaması gereken insanlar her gün hayatımızın içinde...<br />
<br />
Çok çarpıcı bir rakam çıktı ortaya. Tecavüze uğrayanların %62'si 18 yaşın altındaymış. Daha geçtiğimiz gün, bir dedenin zihinsel engelli torununa tacizlerini okuduk...<br />
<br />
Dünyada da elbette örneği çok. Son olarak Hindistan'da otobüste 6 erkeğin tacizine ve tecavüzüne uğrayan kadın öldü.23 yaşındaydı, tıp okuyordu... Erkeklerin de hadım edilmesi, asılması isteniyor.. Yeter mi? Yetmez...<br />
<br />
Çünkü, bu cinsel doyumsuzluk ve sapkınlık hiç bitmeyecek...<br />
<br />
Tecavüze uğrayan o kadın öldü dediğim gibi. Bu fotoğraf ise onun cenaze töreninden. Pankart tutan kızın yüzüne, gözlerine iyi bakın. her şeye rağmen özgürlüğünü yaşamak istiyor. İşte görevimiz de budur insanlık olarak, tertemiz, ayrımcılık olmayan, herkesin özgürce yaşayabileceği bir dünya yaratmak, bunu yapmayı en azından denemek...<br />
<br />
"Bana ne giyeceğimi öğretme, çocuklarına tecavüz etmemeyi öğret" diyor genç kadın.<br />
Haklı olarak.Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-3923561946713136932012-11-23T17:06:00.002+02:002012-11-23T17:06:42.123+02:00Bıçak gibi adam...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtFtpPmxyTJuSbE2Uc8rQ8tTguTBmxPgXrbKuu1NydrkGFvLq6N_VJEmYWGEBorHrM1jRvZkXyM4PMxhVQea1Jq5jBlkstDlPWFXOv9S7cAA8pK_Ngw5sH8N8D_zXL0jCgDQMGu24INt7j/s1600/piccc.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtFtpPmxyTJuSbE2Uc8rQ8tTguTBmxPgXrbKuu1NydrkGFvLq6N_VJEmYWGEBorHrM1jRvZkXyM4PMxhVQea1Jq5jBlkstDlPWFXOv9S7cAA8pK_Ngw5sH8N8D_zXL0jCgDQMGu24INt7j/s400/piccc.jpg" width="400" /></a></div>
"Çakmağım yok" dedi. Sormamıştım zaten. Oturduk. Derin bir nefes aldı. "Üşümeye başladım artık" dedi. "Kasım, geçen hafta Eylül gibiydi ama artık öyle değil, üşütüyor" dedi. "Öyle" dedim. Ceketimi çıkarıp vermedim. Anlık gelen 1-2 baş ağrısı, avuçta soğuyan çay, boynumu kaşındıran bir atkım vardı. Kış ve kışın getirdikleri. Sanki görüşmediğimiz o bir sene, aramıza kar yağmış, buz tutmuş ve her gün biraz daha güçlenmiş ve kimsenin kıramayacağı bir buz tabakasına dönüşmüştü. Çok tuhaftı. Bir zamanlar canını verebileceğini düşündüğüm biriydi.<br />
Ama işte, her şey değişiyor. Zaman kendi içinde kaybediyor bazen yaşananları. İstediğin kadar yaşa. Bir yerden sonra, bütün yaşadıkların bir akıntı üzerinde, hızla kürek çekerek uzaklaşıyor.<br />
O gün, bana ne sorduysa reddettim, yalanladım, "Yok!" dedim.<br />
Üzülmüş gibi durmuyordu.<br />
Bir kez daha çakmak zordu. Elini cebime soktu. Ben elimi cebimden çıkarttım, dokunsun istemedim. Hiç bozulmadı.<br />
Nefesinin buharı, solumuzda yanan sokak lambasına doğru gidiyor, hızla dağılıyordu.<br />
Ben, dağılan her şeyde olduğu gibi kendimi görüyordum.<br />
Sonrasını hatırlamıyorum. Bir şeyler daha konuştuk. Sessizce kalktı gitti bir süre sonra. Kendimi boşluğa, amaçsızca bakarken buldum. Sonra telefonum çaldı... Baktım, bilmediğim bir numara.<br />
Telefonu banka koydum, arkama bile bakmadan evin yolunu tuttum.<br />
İki gün sonra haberi geldi. Ölmüştü.<br />
Bir not bulmuşlar evinde, şöyle yazıyormuş; Bir gün gelir, aklında sadece iyi şeyler kalır. Ben o iyi şeylerle gidiyorum...<br />
<br />
Üzülmemiştim. Bıçak gibiydim.<br />
<br />Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-87872075569551684242012-06-02T01:11:00.001+03:002012-06-02T01:11:23.472+03:00KahradamŞöyle gözlerimi kapatıp, 3-4 yıl geriye gidiyorum... Hatta 5 yapalım... Günlüğümde Son Sayfa. Buğulu zamanlar. 6-7 metrekare bir oda, rahatsız bir yatak, kırık bir masa, boş bira şişeleri, ilaç kutuları, bitmeyen baş ağrısı, 4 de duvar. <div>
Dönmek istemediğim ama kendimi ve nereden geldiğimi hatırladığım zamanlar. Çok büyük zorluklar aşmadım. Çok büyük badireler atlatmadım. Gözümden sakındığım annemin yaşadığı tatsız bir hastalık oldu, onu da el ele atlattık. Gidemediğim bir üniversite, sabah akşam çalışmak zorunda olduğum bir iş vardı. Kimseyi sevmiyordum. Kimseyle konuşmuyordum. Baltalimanı'nda bir banka oturuyordum iş çıkışları. Henüz Bomonti ile tanışmamıştım, Efes içiyordum. Böyle bir rutinin içinde, kendini ısrarla tekrar eden günlerle savaşıyordum. Yüzlerce insan görüyordum her gün. Bir o kadar yalancı gülümseme. Lise dağıldığı zaman kafamı kuma sokmak istiyordum. Bir zamanlar sevdiğim bir kız, okul çıkışında beni görmesin diye saklanıyordum. Ayıp bir iş değildi benim işim. Bir gün bir şişe şarap kırdım ama. Akşamdı. Aldım paspası, başladım temizlemeye. Sonra otomatik kapı açıldı. Sevdiğim o kız yanında bir çocukla geldi. El ele. Ben paspas sapı tutuyordum. Fazla konuşamadık. Anladı her halde utandığımı. "Görüşürüz" dedi. "Görüşürüz" dedim. </div>
<div>
Evden işe, işten eve. Tuhaftır, binlerce kötü hatıra biriktirdim. İnsan hiçbir yere gitmiyorken daha fazla hatıra biriktiriyor. Belki de düşünmeye çok daha fazla zaman buluyor, ondan. Hatıralar abartılıyor, haddiden fazla anlam yükleniyor, hayatımızdan gidenlere. </div>
<div>
Ben de gidiyordum bol bol. Yol param cebimde kalsın diye, yürüyerek. O ara, çalışıyorum ya, bir de mp3 almıştım kendime. Günlüğümde Son Sayfa. Gidip gelip dinliyorum o zamanlar. Sürekli de dilimde. Yetmiyor, kağıtlara yazıyorum. Aradan yıllar geçti mesela, dolabımın iç kısmında asılıdır sözleri, hâlâ daha... </div>
<div>
Yaşanınca anlamlı, anlatınca anlamsız olan durumlar var ya, işte öyle bir şeydi dönemsel yalnızlığım... Ve elimden sadece, şarkılar tuttu ve o şarkıların çoğunu İbrahim (Kodes) söylüyordu. </div>
<div>
Duygularıma dokunulması gerekiyordu. Bağıracak hiçbir şey yoktu. Anlatacak kimse yoktu. Zaten şarkı sevmenin temelinde de bu yok mudur? Söyleyenin durumunuzu sizin yerinize anlatması... Böyleydi işte. </div>
<div>
"Kıvılcım" var sonra. Bir şarkının ağlatması, gerçeği yüzüne vurması, sana ana-bacı sövmesi, hatta amına koyması gerekliydi. Kıvılcım da bunu karşılıyordu: <span style="line-height: 16px;"><span style="font-family: Times, 'Times New Roman', serif;">"Başladığım bir yer vardı, tekrar ordayım, tekrar kimse yok ve tekrar tekrar tekrar edecek bilirim! / Korkuya kapılma, alışkınım bir kez daha çekerim! / Derin bir iz var içimde / Kalbime kilitli düşlere eziyet ederken her gece... Boşver gerisini bilme." </span></span></div>
<div>
<span style="line-height: 16px;"><span style="font-family: Times, 'Times New Roman', serif;"><br /></span></span></div>
<div>
<span style="line-height: 16px;"><span style="font-family: Times, 'Times New Roman', serif;">Anlatıyordu işte. Bütün lafları ağzımdan alıyordu. Yazamayacağım, söyleyemeyeceğim şeyleri o söylüyordu. O dönem bol bol e-maillerle şarkıları ekleniyordu, gereken adreslere. </span></span></div>
<div>
<span style="line-height: 16px;"><span style="font-family: Times, 'Times New Roman', serif;">Üstelik olgunlaşıyordum. Bir sesi hayatımın orta yerine koymuş devam ediyordum. Büyüdüğümü hissediyordum. Ve o ses, o şarkılar, her adımda yanımda oluyordu. Şarkılara sarılıp uyuyordum.... </span></span></div>
<div>
<span style="line-height: 16px;"><span style="font-family: Times, 'Times New Roman', serif;"><br /></span></span></div>
<div>
<span style="line-height: 16px;"><span style="font-family: Times, 'Times New Roman', serif;">O değil, o kız bir akşam tekrar geldi. Yıllarımı vermiştim. "Konuşalım" dedi. Konuştuk. Penceremde Bir Dua. Konuşmaya devam ettik. İz Bırakanlar. Kötü günlerimiz de oldu. Karala Suratları. Ve olmadı sonuçta. Günlüğümde Son Sayfa. </span></span></div>
<div>
<span style="line-height: 16px;"><span style="font-family: Times, 'Times New Roman', serif;"><br /></span></span></div>
<div>
<span style="line-height: 16px;"><span style="font-family: Times, 'Times New Roman', serif;">Ama, Hayallerim Var. </span></span></div>
<div>
<span style="line-height: 16px;"><span style="font-family: Times, 'Times New Roman', serif;"><br /></span></span></div>
<div>
<span style="line-height: 16px;"><span style="font-family: Times, 'Times New Roman', serif;">Düşe kalka geçti günler. 2006. 6 senede 9 albüm çıkarttı Dramelodi. Hüseyin'i de unutmamak lazım tabi. Müzikleri yapan Habs-i Nefes'i. </span></span></div>
<div>
<span style="line-height: 16px;"><span style="font-family: Times, 'Times New Roman', serif;"> </span></span></div>
<div>
<span style="line-height: 16px;"><span style="font-family: Times, 'Times New Roman', serif;">Neyse, Hüseyin'i tanıdım sonra. Hayatımda sadece sesiyle var olan, içimde zaman zaman hiçbir dostumun uzanamadığı yere uzanan, rahatlatan, gerçeklerle yüzleştiren, öğüt veren sesini dinledim hep. Zamanı geldi, azar azar konuştuk bunları aramızda. Parça parça oldu. Şimdi de yeni bir albüm çıkarttı, solo albüm. Katafalk adı. Ben bunları yazarken arka planda dönüyor. Yine içinde iz bırakacak şarkılar, yine küpe olacak sözler, yaşanmışlıklar, yaşanmak istenenler var. Bu zamana kadar sesiyle yanımda olan arkadaş, kardeş, bu sefer başka sözlerle gelmiş yani. </span></span></div>
<div>
<span style="line-height: 16px;"><span style="font-family: Times, 'Times New Roman', serif;"><br /></span></span></div>
<div>
<span style="font-family: Times, 'Times New Roman', serif;"><span style="line-height: 16px;">Dinleniyor. </span></span></div>
<div>
<span style="font-family: Times, 'Times New Roman', serif;"><span style="line-height: 16px;">Eminim yine çok güzel bir iz, çok güzel hatıralar bırakacak bana. </span></span></div>
<div>
<span style="line-height: 16px;"><span style="font-family: Times, 'Times New Roman', serif;"><br /></span></span></div>
<div>
<span style="line-height: 16px;"><span style="font-family: Times, 'Times New Roman', serif;"><br /></span></span></div>
<div>
<span style="line-height: 16px;"><span style="font-family: Times, 'Times New Roman', serif;"><br /></span></span></div>
<div>
<span style="line-height: 16px;"><span style="font-family: Times, 'Times New Roman', serif;"><br /></span></span></div>
<div>
<span style="line-height: 16px;"><span style="font-family: Times, 'Times New Roman', serif;"><br /></span></span></div>
<div>
<span style="line-height: 16px;"><span style="font-family: Times, 'Times New Roman', serif;"><br /></span></span></div>
<div>
<span style="line-height: 16px;"><span style="font-family: Times, 'Times New Roman', serif;"><br /></span></span></div>Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-36396897679152800152012-05-27T14:53:00.000+03:002012-05-27T14:53:04.096+03:00Behzat Ç.'ye dokunmayın!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6A-C_GxIh-Q0I7-KR89EbzyLeomH-9yqTT-wNce3nLAEtvChh6DeaL4j4qPH7IUvVThedlTIJzqTjrCFpbTYL0m5lXeh2AU86RpfXZZ1YGFIzML3KeIWFkEXuvPwL_dDqO8LziTAzGh-g/s1600/550443_374835172579607_135981623131631_1098657_607825290_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6A-C_GxIh-Q0I7-KR89EbzyLeomH-9yqTT-wNce3nLAEtvChh6DeaL4j4qPH7IUvVThedlTIJzqTjrCFpbTYL0m5lXeh2AU86RpfXZZ1YGFIzML3KeIWFkEXuvPwL_dDqO8LziTAzGh-g/s320/550443_374835172579607_135981623131631_1098657_607825290_n.jpg" width="219" /></a></div>
Hekime şiddet kaç gün kaldı ülke gündemimizde? Kot taşlayan işçiler, ötekileştirilen insanlar, cumartesi anneleri, polisin uyguladığı şiddet, haksız yere hapis yatan öğrenciler, memurun cebe attığı rüşvet, çocuk işçiler, Eryaman'da travestilere yapılanların aslında gerçek olduğunu Behzat Ç sayesinde farketmedik mi?<br />
Devletin Samast'ı nasıl koruduğunu, devletin ve polisin içindeki çeşitli grupların kendine koltukları bir bir kapmak için ne haltlar yediğini, ihalelerin "Selamunaleyküm" diyerek peşkeş çekildiğini, karikatüristlere nasıl saldırıldığını, aşağılandığını, Behzat Ç sayesinde tekrar farketmedik mi? Memurun içler acısı hali de öyle... Evine ekmek götüremeyen memurları da öyle gördük. Birbirini 3 kuruş para için öldüren insanların gerçek hikayelerini, sokak çocuklarını, kadına şiddeti, zorla, erken yaşta evlendirilen kızların dramlarını nasıl hissettik peki? Tabii ki Behzat Ç sayesinde. Muhakkak ki kurular var. Muhakkak ki hayal ürünleriyle dolu, izlediğimiz çoğu sahne. Ancak bu ülkede çoğu işin bu tarz yürüdüğünü herkes bilir.<br />
Örnekler daha çoğalır, çünkü bu memleketin sorunu bitmez.<br />
Bunları bir kenara koyalım, karakterlere bakalım: Eşinden ayrı, hayatta en sevdiği varlığı olan kızını kaybetmiş, hayatı omzunda bir yük gibi hisseden, her şeyden bıkmış bir polisin ta kendisi Behzat. Hiç merak etmeyecek miyiz, 66 bölüm, saatlerce öyküsünü izlediğimiz polisin bundan sonra neler yapacağını, hangi toplumsal olayın içinde hak arayacağını, hangi cinayette kendince hak arayacağını, yıllar sonra tanıdığı kızıyla nasıl anlaşıp, nasıl bir baba olacağını?... Dokunmayın dizimize!<br />
Peki ya Hayalet? Sevdiği bütün kadınlar hapse düştü. Yaşadığı mahalleyi baştan aşağı yıktılar. Kimi sevse yanıldı. Şimdi bir Suna girdi hayatına... Nasıl bitecek bu aşk ya da nasıl çizilecek yolu, öğrenemeyecek miyiz?<br />
Akbaba ne olacak? Çoğumuz için en tuhaf dizi karakteridir. Sevdiği kıza amcası tecavüz etti. Başkasını sevemiyor. Onun yaşadığı gelgitleri biz ekranda hissediyor, yaşıyoruz... Kendimizi bir daha onun yerine koyamayacak mıyız?<br />
Peki Harun? Kaba saba o adam ne olacak? 40 yılda bir yüzü güldü. Bırakın bari, onun mutluluğunun sürmesi için devam etsin şu dizi...<br />
<br />
Neden biliyor musunuz?<br />
<br />
Çünkü artık bu insanlar bizim hayatlarımızın içinde. Dizinin izleyicileri, kendi ailesinden biri. Sokakta karşılaşsak, çoğumuz sarılıp birer hatıra fotoğrafı çektireceğiz. Sebebi o insanları haftada bir ekranda görmemiz değil, yürekten sevmemiz! Rica ediyorum ve ediyoruz, bizi dizimizden alıkoymayın.<br />
<br />
Son not meclise o dilekçeyi veren ve imzalayan vekillere: Memleketi bok götürüyor. İşsizlik tavan, sokakta insanlar birbirlerini bıçaklayacak gibi. Çıkın sokağa bakın, rastgele gördüğünüz kaç surat gülüyor? Sağlık reformu dediniz, hastane kuyruklarında can veriyor insanlar, emekli maaşı kuyruklarında öldükleri gibi. Mazot kaç kuruş, çiftçine sahip çıkıyor musun? Atanamayan öğretmenler için neler yaptınız? Uludere'de insanlar öldü, mantıklı bir açıklama getireninizi henüz göremedik. Poşu taktığı için hücrelere atılan öğrenci, tutuklu gazeteciler ve vekiller için ne yaptınız? Şehit haberlerine girmiyorum bile. Bu kanın durmasına engel olamıyorsunuz, siz de suçlusunuz... Örnekler daha da uzar ama sanıyorum ki bu kadarı yeterli.<br />
<br />
Sizin göreviniz, sorunları çözmek vekillerim. Behzat Ç'nin sizin için daha önemli bir sorun olduğunu sanmıyorum. Asıl uğraşmanız gereken sorunlarla uğraşmanız dileğiyle, Behzat Ç'ye dokunmayın!<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-23259514976115704932012-05-25T21:23:00.006+03:002012-05-25T21:23:47.692+03:00Kendi Halinde...<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Biz her şeyi değiştirebileceğimize inanan idealistlerdendik</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Biz geçmişi bölüp, geleceğe bir pencere açanlardandık</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Biz, ceketini sağ kolunda pürüzsüzce taşıyan adamlardık.</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Kim duymuştu huysuzun sözünü, yalnızın gürültüsünü</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Kim bozmuştu ceketimizin ütüsünü </span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Kiminle savaşmıştık kaldırım taşlarında, sabahlara kadar</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Kimin için yüzlerce kez değiştirmiştik öykümüzü. </span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Biz aslında sessiz insanlardık.</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Biz içkimizi çocuklar salona girdiği zaman masa altına saklayan adamlardık</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Yıllarca ekmeği gazete kağıdına sardık</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Birbirimize kahvelerde çaylar ısmarladık… </span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Bir şey oldu sonra. </span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Sanıyorum her şey dükkanların daha geç kapanmasıyla,</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Küçücük çocukların gece geç saatlere kadar sokakta kalmasıyla başladı</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Bir yerde bir hata vardı. </span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Görünmez değil, görünür değil, unutulabilecek gibi değil… </span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Sanıyorum her şey, 14 yaşında bir çocuğun bıçaklanmasıyla başladı</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Telefon kulübesinin hemen yanında, </span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Taşları dökme olan duvarın dibinde. </span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Biz çok güzel adamlardık. </span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Komşusuna balık gönderen insanlardık eskiden. </span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Selam bile vermeyen olduk sonradan… </span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Maltepe bozulunca bozulduk.</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Televizyonlar artınca bozulduk.</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Biz hibelerle bozulduk.</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">En iyiler öldü sonra</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">İyiler önce ölüyor, kötüler sonra</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Gözümü kapatsam Türkan Saylan’ı görüyorum</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Ve bir adet haline getirdim artık, </span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Ne zaman Kemal Sunal’ı görsem ağlıyorum… </span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Ne zaman Atila İlhan duysam içim sızlıyor</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Orhan Veli’nin de kendi sesinden şiirleri çıkmış, </span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Dinleyince yeryüzünde bir paçavraymışım gibi hissediyorum. </span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Biz aslında iyi adamlardık.</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Bir şeyler bozdu bizi.</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Belki vicdanımız, kaybettiğimiz hürriyetimiz, </span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">1 Mayıs’larda kardeşçe çekemediğimiz halaylar, </span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Bakanlara atamadığımız yumurtalar belki… </span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Belki de sessiz kalmamız, içerde yatan yüzlerce insana</span><br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;">Bir şeyler bozdu bizi.</span>
<br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;"><br /></span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;"><br /></span><br />
<div style="text-align: right;">
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 13px; text-align: left;"><i>Gökmen Kaya</i></span></div>Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-42358020967178494832012-04-10T13:33:00.002+03:002012-04-10T13:42:06.113+03:00Olamadığım insanı dinlemek"Tıpkı benim gibi" diyordu. "Sanki yıllardır aradığım o kusursuz adamı buldum" diyordu. O kadar yalnızdım, o kadar umursanmaz biriydim ki, salladığım başım bile sanki benden izinsiz hareket ediyordu. Bir ara, uzun parmaklı, ince bilekli elini kaldırdı, birer kahve daha söyledi. Yine fikrimi sormamıştı. Ağustos ayıydı... En kötü Temmuz sonu diyelim. Sıcaktan bacaklarımı kaşıyordum. <div><br /></div><div>Yorgundum, isteksizdim, başarısızdım ve benim sahip olmadığım bu özelliklere sahip bir adamı dinliyordum. </div><div><br /></div><div>Hiç kıskanmadım... </div><div>Zaten sohbet çok uzun sürmedi. </div>Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-37907801235824147722012-01-18T22:20:00.001+02:002012-01-18T23:55:20.119+02:00kopan adam annesini beklerken.Uyandı birden. Televizyonu hâlâ daha çalışıyordu. Gördüğü rüyaları düşündü tek tek. Üç günlük bir uykuydu bu. Halıya uzanmıştı, üzerinde sadece gömleği vardı. Camdan sızan güneş, evin ne kadar pis olduğunu gösteriyor, tozlar o sızıntı içinde dans ediyordu. Boynu tutulmuştu. Üşüdüğü için sürekli kendisini büzdüğünden, esnerken çok zorlandı. Hafif doğruldu ve kanepenin önüne koyduğu tahta sehpayla adeta göz göze geldi. Ekmek küflü, fincan yarım, peynirin üstünde sinekler birbirini kovalıyordu. Ayağa kalkar kalkmaz kendini kanepeye bıraktı. Sanki yılların yükü omzundaydı. O yükün altında sanki birden ezildi. Başı öne düştü ve ağlamaya başladı. Televizyon sehpasına yetişip vazonun altındaki danteli alana kadar çoktan ağlamaya başlamıştı bile. Mendil arayacak hali yoktu. Bütünü kenara kıvrılmış halıyı düzeltmeden çıplak ayaklarıyla kanepeye geri döndü. Ağlamaya devam etti. Doğru dürüst yürüyemiyordu. Sonra kanepenin cam kenarı kısmına geçti, dışarıyı izlemeye başladı. Bir kurşun kalem kadar yalnız uzanan yolun sonunda kendisini küçücük gösteren denizi gördü. Dirseği kanepenin kolunda, avcunun içi çenesindeydi. Üç ay hiç kıpırdamadan durdu. Aralık tülden dışarıdaki insanları izledi. Mutlular, mutsuzlar, sevgililer gördü. Herkes için bir şeyler hissetti. Zaten yapacak başka bir işi yoktu. Üç ay sonunda, ayak bilekleri erimeye başlamıştı çoktan. Bir keresinde pencere demirlerinin arasına atlayan kediyi görünce irkildi ve o sırada iki ayak bileği birden koptu. Acı hissetmiyordu. Sadece, eğildi ve gözlerinin ucuyla baktı ayaklarına. Gözleri doldu. Bacaklarını salladı sonra. Birazcık gülümsedi. Tekrardan cama döndü. Kollarının yardımıyla kendisini fincana kadar götürebildi. Üzerinden üç ay geçmesi onun için önemli değildi. Bir yudum aldı, pencereye geri döndü. Yağmurlar, karlar... Mevsimler gözlerinin önünde kendisini gerçekleştiriyordu. Şanslı hissetti. Yine gülümsedi. Kanepenin koluna başını koyup, yağan karı aşağıdan izlemek istedi. Bütün kar taneleri sanki gözlerinin içine giriyordu. Kar bitti, su olup eridi ve eski posizyonunu almak için hareket ettiği an önce sol, sonra sağ dizi koptu. Bir üzümün salkımından ayrılması, bir elmanın dalından koparılması gibi. İdare etmeliydi, başka şansı yoktu. Ayaklarını ve dizlerini aldı, sanki biriktiriyormuş gibi bir kenara istifledi. Oturdu ama hemen karşısındaki komidinde küçük bir bibloya dayanmış bir aile fotoğrafı dikkatini çekti. Dokuz saat uğraştı, sonunda o fotoğrafa ulaştı ve yerine dönebildi. Çardakta çekilmiş bir aile fotoğrafıydı bu. Tahtadan, uzun bir bankta ailesiyle oturuyordu. Annesinin tarafındaydı ama babası daha çok gülüyordu sanki. Annesinin kendisini sevmediğini düşünmeye başladı ve ağlamaya başladı. Bu ağlamak altı ay sürdü. Hayatta en değer verdiği kişi olan annesi, onu sevmiyor muydu? Üzüntüden baldırları da ayrıldı ve sadece gövdesi kaldı. Boyu kısaldığı için eskisi gibi dışarıyı göremiyordu. Olan bitene pek hakim değildi artık. Sadece mevsimler ve onların kendilerine özgü gürültüleri kalmıştı geriye. Aylar sonra kış kendisini fena halde hissettirmeye başlamıştı. Daha önce olmadığı kadar soğuk hissetti. Hasta olacağını düşündü ve çorap giymesi gerektiğini düşündü. Hareket eder etmez çorap giyebileceği bir ayağı olmadığını hatırladı ve acı bir kahkaha attı. Yüzünü mindere dayadı ve bu kahkaha üç ay sürdü. Bunu çok özlemişti. Gülerken soğuk havayı pek hissetmemişti. Bu sırada burnunun donarak düştüğünü farketmedi. Burnunun, kanepenin hemen dibinde olduğunu gördü. Almak için eğilmedi. Burun orada öylece dururken, kafasının da yavaş yavaş koptuğunu hissetti. Kolları güçlüyken bir karar vermeliydi. Ya kafası kendi kopup odanın diğer ucuna yuvarlanacak ya da kendisi koparıp pencerenin önündeki mermere bırakabilecekti. Öyle yaptı. Elleri kafasını mermere koydu ancak manzarası biraz değişmişti. Biraz daha çapraza bakıyordu artık. Küçük bir evin yarısını ve yanında uzanan çalılığı görüyordu. Bir yıl da böyle geçti. Kollar da gövdeden ayrılmış, artık iyice paramparça olmuştu. Bir süre sonra, bir kadının fakir bir bavulla eve doğru yaklaştığını gördü. Annesi olduğunu hemen anladı. Hayatında hiç bu kadar mutlu olmamıştı. Ağlamaya başladı. Çok heyecanlandı. Hemen kapıyı açması gerekiyordu. Kafasını geriye doğru attı ve başıyla gövdesini birleştirdi. Hiçbir şey yapmamak, her şeyden, herkesten uzak olmak işine geliyordu ama annesi söz konusuydu. Gövdesiyle birleşti. İnanılmaz bir şeydi. Organları kek kapları gibi iç içe geçiyordu. Sadece zil çalmıyordu artık. Annesş kapıya da vuruyordu bir yandan. O da acele ediyordu. Yıllardır görmemişti, dokunmamıştı annesine... Yuvarlanarak koluna ulaştı. Sonrası kolaydı. Diğer kolunu da taktı ve sürünerek bacaklarına gitti. Anne de bağırıyordu. Çocuk annesinin beklemesi için dua etmeye başladı. Bacaklarının parçalarını da birleştirdi ve kapıya koştu. Kimse yoktu dışarda. Anne gitmişti. <br />Silkinerek uyandı. Geceden kalma kıyafetleri, çıplak ayaklarıyla ve hemen kapıya koştu. Kimse yoktu. Bir kurşun kalem kadar yalnız uzanan yola baktı. Rüyasında gördüğü fakir bavullu kadını biraz daha beklemeye karar verdi. Kapıyı kapatmadan birkaç sene daha.<span style="font-style:italic;"></span>Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-19542878646368336652012-01-16T01:52:00.002+02:002012-01-16T03:33:43.108+02:00iç terazi.<span style="font-style:italic;">İnsanın içinde sabitleyemediği teraziler vardır. Genellikle zaaflarımızın ağır basar bu terazilerde. Sevdiklerimiz, doğrularımız, hep o terazilerde durur. "Kemiksiz" doğruyu edinmeye çalışırız aslında ama genellikle yanıltır teraziler. Çünkü hilelidirler... <br />Görmek istediğimiz gibi görürüz, hissetmek istediğimiz gibi hissederiz. Bu yüzden, "Öyle demek istememişti aslında" gibi, "Yanlış anladım" gibi saçma şeylerle avunur, sahte bir erinç arar ve bulursak ona sığınırız. Aynı zamanda naif insanlarızdır. Minibüs şöförüne sesimizi bir seferde duyuramadıysak eğer, ikinci kez seslenmeyiz. Bir kez daha duruncaya kadar devam ederiz. Böylelikle, fazladan çok yürümüşlüğümüz vardır. Peki ya sizce, bu kadar fazladan yürümüş insanın pişmanlığı var mıdır?</span>Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-58949247709395878732011-12-01T19:13:00.004+02:002011-12-01T22:56:08.778+02:00olurlar ve olmazlar içindeki iyi ki varsınlar.bugünün tarihini bir yere yazdım. çünkü bugün hayatımın en güzel hediyesini aldım... benim çok ince, çok narin, çok düşünceli bir sevgilim var. ne olduğunu söylemeyeceğim. bana kalsın. onunla ilgili yazılar da yazmıyorum zaten, bu ilk olacak. hayatımda çok az "bu sefer başka" demişimdir. demeyi de sevmiyorum. tutarsızım, kafası çabuk karışan, çok sıkılgan, umursamaz bir adamım ben. ama değişiyorum. kendi evrimime şahit oluyorum onunla. <br />farklı konularda kurduğum belki on binlerce uzun cümle vardır. ama konu o olunca, değişiyorum. iki kelimenin içine sığıyorum eğer onunlaysam. şunu söylüyorum: seni seviyorum. eğer değilsem, sadece "seviyorum" diyorum kendi kendime. geri kalan bütün kelimelerin anlamları boşa çıkıyor, çöp oluyor. onu yaz mevsiminin unuttuğu, kışın bir günlük sürpriz yaptığı güneşli bir gün gibi seviyorum. her saniyesi dolu, sıcacık, iç rahatlatan bir gün gibi. ve onunla, bu birgün'ler aylara uzuyor. uzun uzun gülüyorum içime içime. <br />üstelik, tuhaftır; o yanımda yokken de kahkahalarımdayım. bir yüz ifadesi, bir gülücüğü, bir dokunuşu geliyor aklıma. sanki elleri saçlarımda dolanıyor aniden. yatağıma uzandığımda o'nu düşünerek uyuyorum. eminim ki, hiçbir milyarder benim gibi mutlu uyuyamıyordur. o'nu bazen bir çift kiraza, bazen bir lokma ete, bazen sıcak süte benzetiyorum. sonu gelmeyecek bir şeymiş gibi bir his. ne zaman ayrılmak zorunda olsak, ellerimi yüzünde unutuyorum.<br />ve bazen, onun etrafta olmadığını bildiğim halde onu görür gibi oluyorum. elleri yettiği kadar uzayacak ve gözlerimi kapayacak gibi. ve uyanınca bazen, ya da oturunca kendi kendime, kokusu geliyor burnuma. ve ona, onu ne kadar sevdiğimin sadece azıcığını anlatıyorum. ve o, yanılıyor. <br />ve bazen de kızıyor bana. ben de ona kızabiliyorum. en sonhazırladığı sürprizi arkadaşımızın arabasında unuttuğum için kızdı. ama olsun: iyi de oldu. evde en güzel yere koyacaktım ama, yarın dünyanın en şanslı adamı olduğumu arkadaşlarıma da gösterebileceğim... :)Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-77454673818788551882011-09-14T22:32:00.002+03:002011-09-14T22:44:51.619+03:00bir şeylerden emin olmak için başvurulacak bir metafordur kutup yıldızı<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjw3YF1m2C9mKV5nt6iiRTRKDQQHfMrZGSWlrwXjEBl-3IMc-xfCYU4V86DWysxqVEUBfMdY-sXEo9GmLLSzz9DmHIjjPU1r-ztmmEfuKXEgwG6abzQK-spuflTT1vxuV_H1PvK9kvdkzd2/s1600/tumblr_lritseg15Z1qfpd50o1_400.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 266px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjw3YF1m2C9mKV5nt6iiRTRKDQQHfMrZGSWlrwXjEBl-3IMc-xfCYU4V86DWysxqVEUBfMdY-sXEo9GmLLSzz9DmHIjjPU1r-ztmmEfuKXEgwG6abzQK-spuflTT1vxuV_H1PvK9kvdkzd2/s400/tumblr_lritseg15Z1qfpd50o1_400.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5652300691773561234" /></a><br /><span style="font-style:italic;">hiçbir şey şimdilik. istanbuldayım. tatil dönüşü saldım kendimi bir balon gibi. o yüzden dolanmaya başladım. bol bol yürüdüm, temiz hava aldım. arkadaşlarımla buluştum. sinemaya gitmek istedim ama henüz beceremedim. güzel yemekler yedim. tıkıntı'yı, portekiz yemeyi özlediğimi farkettim.<br />kalabalık otobüslere bindim. çok sıcaktı. bol bol su içtim. kedi sevdim bir kere. bol bol uyudum. ama genelde kötü uyandım. takvime hiç bakmadım, saati hiç kontrol etmedim. bol bol okudum. biraz da yazdım. birkaçını paylaştım, çoğunu saklıyorum.<br />bu arada saçlarımın yağlanmasını da kafama takmıyorum. son birkaç gündür burnumu bile dışarı çıkartmadım.<br />sanki yüzüme bi hüzün yapışmış, çıkmıyor.<br />bi de kitabımın birine kahve döküldü. ona ayrı üzüldüm.<br />gözlüklü insanları daha samimi bulduğumu farkettim. ve aslında anlatmak ve konuşmak için ne yapıyorsun diye sorulması gerektiğini farkettim. iyi ki sordun.<br />bir gece de yıldızları izledim balkonda. hiç kıpırdamadılar. ama öyle bi hissi vardı ki, gözlerimi kapasam, yüzümü çevirsem sanki uzayın o derinliğinde kaybolacaklardı. sanki hırsızlık yaparlarken yakalanmış gibilerdi. bu arada ne tuhaf değil mi? sen de ben de olduğumuz yerden kutup yıldızını görüyoruz... bir şeylerden emin olmak için başvurulacak bir metafordur kutup yıldızı. güvenilirdir, aldatmaz. hep oradadır. bi de saçlarımı kestirdim. çok güzel oldu. ama hiç fotoğraf çektirmedim. bu aralar, dediğim gibi, sanki gülmek yakışmıyor. sebebini bilmiyorum. tuhaf günler yaşıyorum.<br />umarım geride kalan her şey gibi bu günler de geride kalacaktır.<br />mutlu olmana çok sevindim bu arada. çünkü bunu hakediyorsun...<br />böyle işte.</span>Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-45591696281056042362011-09-13T19:06:00.000+03:002011-09-13T19:07:26.202+03:00yedi kişilik cenaze ve sepya fotoğraf.<span style="font-style:italic;">sepya bir fotoğrafı vardı. <br />boynunu bükmüş, saçları parlıyor. <br />sanki içinde değil gibi fotoğrafın<br />yüzü düşük, <br />sol eli yüzünde, <br />başını bir cama yaslıyor. <br /><br />masasında dururdu.<br />kendiyle göz göze geldiği tek fotoğraftı. <br />eylül ortası öldü <br />aldılar, yıkadılar, gömdüler. <br />sıradan bir seramoniydi gidişi. <br />cenazesinde yedi kişi vardı. <br />doğup büyüğümüz <br />sonrasında öldüğümüz gerçeğini anlatıyordu bize. <br />sıradan bir gidişti.<br />burnu bile kanamadan ölmüştü. <br />yaşı 28.<br /><br />hikayesi anlatılsa arada kocaman boşuklar olur<br />insanların dolduramayacağı boşluklar. <br />kedilerin, kalabalıkların, arabaların ve denizlerin de. <br />"bir şey bırakmak gerek giderken" diyordu hep.<br />bir mektup bıraktı. <br />okunsa belki insanlık kurtulur, medeniyete ererdi. <br />tek odalı evinde astı kendini. <br />yaşı 28.<br />sayınca hemen bitiyor değil mi? <br />yaşayınca da öyledir, eminim. <br /><br />o fotoğraf geliyor şimdi aklıma. <br />sepya. <br />tek fotoğrafıydı zaten. <br />sonradan anladım ki, kendiyle konuşuyordu.<br />saçları parlıyordu, saçları ne güzeldi. <br />o kadar sıradandı ki, tanrıya vereceği bir hesabı yoktu<br />yedi kişi gömdük. <br />saysan yedi günü üst üste güzel geçmemişti. <br />sanki yedimizin çoğu<br />o mezarın başında fazlalıktı.<br /></span><br /><span style="font-weight:bold;"><br /><br />Gökmen Kaya</span>Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2959027605984571328.post-90574212363183243292011-09-10T11:32:00.000+03:002011-09-10T11:33:01.294+03:0021. yüzyılda otobüslerde uyumaya devam ediyoruz<span style="font-style:italic;">ağaçlar yeniden ayaklanıyor. <br />eski bir küfür tekrar dilleniyor...<br />siyah beyaz bir filmin ortasında, <br />kahverengi yapraklar dökülüyor.<br />ne olursa olsun, sen siyah görüyorsun. <br />bir karışıklık, <br />bir kalabalık, <br />bir otobüs daha doluyor. <br />herkes yorgun. <br />zaten, ne zaman yorgun değiliz ki? <br /><br />bir çerçeveden bakıyorum dışarıya<br />beni düzeltecek tek şey sensin. <br />ne bu gürültü, <br />ne bu karmaşa... <br />sanki gelsen düzelecek her şey. <br />tek sorunumuz bu. <br />toplumca olmasa da,<br />bireysel bir mutluluk duyacağım.<br />gelsen ne güzel olur.<br />ama gelmiyorsun...<br />haklısın, sen de yorgunsun.<br />zaten, ne zaman yorgun değiliz ki? <br /></span>Gökmen Kayahttp://www.blogger.com/profile/10090220710979809865noreply@blogger.com0