Bugün yağmur vardı, aklıma yine aynı şey geldi... En son böyle yağdığı zaman sokaktaydım ve koşa koşa arkadaşımın evine gidiyodum... Saat çoktan 22:00'ı geçmiş, çoraplarıma kadar ıslağım yine (bot giymeme inadı). Ellerimi kalorifere yasladım, daha montumu bile çıkartmadan direk başladım söze; ''Galiba aşık oldum biladerim'' o da o sırada tam kahve koymaya hazırlanıyordu, ketıla (bilmiyorum böyle mi yazılıyo) suyu doldurmuş ve tam yerleştiriyordu ki eli havada bir şekilde tam terse dönerek bana baktı, (ben o sıra ellerime bakıyordum) hissettim bende baktım... ''Hadi canım!'' dedi. İnanmadı biliyodum. ''Peki beni buraya bu saatte atan şey başka ne olabilir'' dedim, ''Bende onu soracaktım'' dedi. Ayaklarımı sürte sürte portmantoya gidip anorağımı astım, şapkamı çıkarttım, kumandayı elime aldım kanal değiştirmeden tuşları ile oynamaya başladım. Geldi kahveler ile, ''Anlat bakim olum, çatlatmak mı istiyosun beni!'' dedi. Başlayacağım yeri bilemedim tabi, sustum, sonra tekrar sordu... Detayına girmeden anlattım, dikkatlice dinledi ve televizyonu kapattı biraz daha yaklaştı... Gözlerime baktı... Eğildi şöyle bi... ''Ne yapacaksın'' dedi. İşte bende tam burasını bilmediğim için başımı eğdim. ''Bilmiyorum kardeşim'' dedim. Elini koydu omzuma, ''15 senedir beraberiz biz, yaparsın sen bişey hem haberi olmadıktan sonra senin sevginin kıymeti var mı sanıyorsun'' dedi.
''15 senedir sen haklıydın, bugün de sen haklısın kardeşim'' dedim. Sonra doğal olarak konu hayatın kısalığına, acımasızlığına, eşitsizliğine geldi... Karamsar olduğum her an, gözlerimi halıdaki desenlerde gezdirdim uzun uzun... Bazen de öyle konuştu ki, içim ferahladı. O zamanlar kıstım gözlerimi hafifçe kirpiklerimin arasına nesneler koyarak şeklini getirdim, uzaktan gördüğüm zamanlardaki anları getirdim, uzaklaşıp yakınlaştığın, yavaş yavaş gözlerimin önünden kaybolduğun anları getirdim. ''Kardeşim, bir kahve daha koyarmısın bana'' dedim, ''Tabi'' dedi. O ara yine halıdaki desenleri izledim... Kahveler geldi, ''Bir de beni getir gözünün önüne'' dedi. ''Haklısın'' dedim. Yine oturdu, yine konuştuk... Sonra uyuya kalmışım işte... Bİr battaniyeye sıkı sıkı sarılmış, biraz da üşümüş şekilde uyandım. Okula gitmek için kalktım, saçlarıma baktım, eve uğradım, okula vardım, okuldaydım, eve döndüm ve yine bişey yapmadım, yapamadım...
Bugün de, Picasso'nun hayran kaldığım resminin önünde geçirdiğim zaman geldi aklıma...
Ona dokunmak ''yasaktı'' buna dokunmak ise, istesem de yapamayacağım bişeydi, ''imkansızdı''
Hem her hali ile Picasso'nun tablosundan güzeldi... Beklemedim önünde tabi...
Saatler geçti tabiki sonra... Sonra o cennetine döndü, bende küçük odama döndüm.
Bir gün daha böyle geçti...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder