Mustafa Kemal Atatürk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mustafa Kemal Atatürk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Ağustos 2009 Cuma

Kocatepe 2

İhtiyar bayırın memleketindeydik. Yorucu ama güzel geçen bir günün ardından uyumuştuk. Yoğun bir program vardı. Mustafa Kemal'in 1937 yılında ''sembol'' dediği ''Utku Anıtı'' ziyareti vardı. Gerçekten anlamlıydı. Şekil olarak, duruş olarak gerçekten de Büyük Taaruz'u anlamlandıran harika bir çalışma yapılmıştı. Resimlerde umarım paylaşabilirim.

İkinci parti olarak, valilik konağı olarak yapılan fakat Büyük Taaruz'un planlandığı, bugünkü adıyla Zafer Müzesi'ne gittik. Atatürk'ün ve silah arkadaşlarının kaldıkları yerleri gördük. Çok fazla kalamadık. Çünkü Karahisar Kalesi'ne çıkacaktık...

Aceleye gelen müze ziyaretinden sonra 500 küsür basamaklı, hayli yüksek rakımlı kaleye çıktık Umutla. Bir kerede çıktık dinlenmeden, koşarak da geri indik. Yorucuydu fakat gerçekten çıkılması gereken bir yer. Tarihi anlamı olsun, manzarası olsun gerçekten harikaydı. Bu arada kaleye tırmanırken Afyon'un tarihi evleri arasından geçiyorsunuz. Gerçekten kayde değer binalar, yapılar, camiler, minarler gördük. Umut'umun mimar olması bir şanstı benim için. Bir mimarla gezmenizi tavsiye ederim. Ayrıca az önce araştırdım ki, Karahisar Kalesi 226 metreymiş.

Kale ve genel olarak Afyon gezisinden sonra Dumlupınar şehitliğine çıktık. Tüyler ürpertici harika bir yerdi. Şehitlerimizi andık.

Umuyorum ki bugünlerde askere düşman olan gazeteler, yazarlar, aydınlar da aynı duyguları bir gün yaşayıp tecrübe etme fırsatı bulurlar.
Şehitlik mertebesi kadar büyük bir mertebe olmadığını anlıyor insan. Hem bunu anlamak için yorulmaya gerek yok...
Gezerken gördüğünüz mezar taşları üzerindeki yaşları 8, 15, 20, 21 olarak gördüğünüzde zaten içinizden bişeyler kopuyor ister istemez.. Tam hayatı öğrenecek, bir kız eli tutmamış, belki okuma yazma bilmeyen, belki babası öldüğü için tarlalarda annesi ile terleyip burnundan ter düşen çocuklardandı onlar... Sabaha karşı, sırtlarında topları çektiği halatların izleri vardı öldüklerinde belki de... Çanakkale'de 275 kiloluk top mermisini 4 kez tek başına kaldıran Şehit Seyit Onbaşı'nın kemiklerinin kırılma seslerini duydular... Kendilerini, arkadaşları aşabilsin diye öleceğini anladıktan sonra tellerin üzerine bırakan ''çocuklardandı'' onlar... Düşmanı yenmek için arkadaşının üzerine basanlar da onlardı... Bir dava için, bir davanın peşinde... Minnet ve şükranla andık onları.. Allah mekanlarını cennet etsin... Biliyoruz ki, Mustafa Kemal'in dediği gibi ''Şehitler ölmez, onların ruhları öldükleri yerin etrafında uçar... Uçuyordu, emin olunuz...

O günün akşamında konferans vardı. Neşe Özden, yeni profesör olmuş ''gerçek bir cumhuriyet bayanı'' sıfatıyla, örnek teşkil ediyordu her hareketi ile. Harika bir sunum yaptı. Tarihten, günümüzden...

1 saat sonra da Ahmet Necdet Sezer Kapmüsü'nde Gala Yemeğine katıldık. Müzikli ve çok eğlenceliydi.. Umut bir arkadaşını aradı. O geldi bizi aldı. Güzel bir Afyon gecesi yaşadıktan sonra meşhur Afyon sucuk döneri ile kapadık günü.

Sonrayurtlara döndük ve uyuduk... Yine müthiş bir gün yaşadık...

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Ellerinden öperim MUSTAFA KEMAL

Ellerinden öperim Mustafa Kemal! Güç alıyorum senden Mustafa Kemal! Karanlıklar içinde görebildiğim tek aydınlık sensin, sensin çölde açan çiçek... Çok gördük Mustafa Kemal'im biz devrimler yapan, yapmaya çalışan, yeni düzenler getirip, getirmeye çalışırken devrilenler gördük... Okudukça gördük Mustafa Kemal'im senin gibi olmadığını... Devrimler yapan, inkilapları halkın ortak isteği doğrultusunda yapan çok adam görmedik ama gördük! Gördük ki, milletini soymayan tek lider de sensin! Ellerinden öperim Mustafa Kemal! Kurağın ortasına ''olmaz'' denilen yere baştan yarattığın çiftliğindeki bir adet çiçeğine eğilirken gösterdiğin hassasiyet ile eğilirim önünde! Yolundan da ayrılmam Mustafa Kemal... Aydınlık, çağdaş, uygar, kadınıyla el ele, analar baş tacı, erkekten kadına, gencinden çocuğuna herkesin eşitliğinden yanayım bende tıpkı senin gibi. Bende başımın üstüne koyuyorum yediğim ekmeği Kemal'im... Ben, çiftçiye ana avrat söven liderlerden değilim, ben masasında yediği ekmeğe baktığında başaklar arasında, 40 derece altında çalışan işçileri görenlerdenim senin gibi! Senin gibi istiyorum kadının dans etmesini, tiyatroda oynamasını, şarkılar söylemesini, bilim insanı olmasını, pilot olmasını, hakim olmasını, avukat olmasını, ana olmasını, bacı olmasını, asker anası olmasını! Bende istiyorum Kemal'im onların da senden olmasını... Bende istiyorum Kemal'im yüreklerimizin beraber çarpmasını... Bende istiyorum, yürekten istiyorum eşitliği! İnanıyorum da senin gibi ``bir kadının özgürlüğü saçlarının uçuşmasındadır!´´ karanlıkların ben de karşısındayım Mustafa Kemal! Üzerine lafı olur mu Atilla İlhan üstadın bilmiyorum ama bende ellerinden öperim Mustafa Kemal... Bende ellerinden öperim...

28 Şubat 2009 Cumartesi

Atatürk'ün Evine Sanal Gezinti

http://www.tccb.gov.tr/common/sanaltur/tur/index.html

İnanılmaz güzel, inanılmaz.

İşe yarar bir site... İletilen bir mailden alıntı yaptım...

Büyülendim... Mutlaka gezinin, asla pişman olmayacaksınız.

Kelime kıtlığına düştüm, o derece...

16 Şubat 2009 Pazartesi

Atam'a Mektup...


Sevgili Ata'm... Yine geldim ben. Geceleri konuşuyoruz ya bazen seninle, söyleyeceğim herşeyi söyleyemiyorum sana... Utanıyorum bazen yurttaşlarımdan.
''Bir Mehmet dünyaya bedel'' evet... Ama bence bir ''Türk'' bedel değil artık dünyaya Atam.. Çünkü uyuttular bizi... ''Bilinçli bir Türk'' dünyaya bedel, bunu öğrendim Atam... Keşke herkes için aynı şeyleri söyleyebilseydim sana ama olamıyor bazen herşey işte... Senin kazandğın toprağa basıyorlar, sana ihanet ediyorlar... Üzüyor bu Ata'm beni... Ve ''eninde sonunda'' kıymetini anlayabilmek için senin saçma sapan adamlar getiriyorlar tepelerine. İnan ki üzülmüyorum hiç. Yarın birgün sarılacakları yine sen ve senin ilkelerin, senin aydınlığın olacak eminim...
İyi şeyler de oluyor tabi sevgili Ata'm. Bölmek için uğraşanlarla inat olarak geldiklerine eminim.. Başı kapalısı, başı açığı, erkeği, kadını, çoluğu, çocuğu, yaşlısı, genci, müzisyeni, inşaatçısı... Herkes vardı Ata'm. 4 milyonluk Ankara'ya 13 milyon ziyaretçi gelmiş sadece 10 ay içinde... Sevindin biliyorum.
Biz de vardık Atam... Ertesi gün yattıp sana dua ettiğimde ''ne kadar sevindiğini'' anlatmıştın bizi gördüğüne... Biz hep varız Atam... Kaybolmayacağız, yok olmayacağız hiç...
Sende görüyorsun olanları kurduğun cumhuriyette. Bunlar çok güzel şeyler Ata'm... Unutmaya başlamışlardı seni; şimdi geri sarıldılar sana dört kolla... Yeni yeni insanlar farkına vardı olması gerekenin.. Kemalizm'in durmayan devrimlerine, muhasır medeniyetler seviyesine geçebilmeye, herkesi eşit tutmaya, cumhuriyetin önemine, herkesin rahat uyumasının önemine bile vardılar yavaş yavaş sevgili Ata'm...
Ve söz verdiler tek tek bizimle beraber yeni yeni insanlar...

''Kan ile kazanılıp emek ve ter ile sulanan toprakların kutsallığını kabul ederek onu korumak için gerekenin yapılacağına...''
''Yurttaş olmanın, aynı toprağı paylaşmanın önemine vardıklarına ve aynı kababilmek için çabalayacaklarına...''
''Kemalizmin ardı arkası kesilmeyen bir devrim sistemi olduğuna kanaat getirip bunu durdurmamak için çalışacaklarına...''
''Olursa; bir mahrem eli uzanırsa topraklarımıza 'Tekalif-i Milliye'deki gibi herşeylerini seferber edeceklerine...''
''Yeni yeni Mehmetler olacaklarına, diğer Mehmetlerin yanına onurlu ve borcunu ödemiş şekilde gideceklerine...''
''Ulusun bağımsızlığını yine ulusun kararları ile kurtarılacağına yeniden kanaat getireceklerine...''
''Senin Samsun-Ankara yürüyüşün gibi yürüyeceklerine, bir İzmirli kadar dik duracaklarına, bir asker kadar güçlü, bir ana kadar fedakar olacaklarına toprakları için...''
''Mermisi bitse bile senin dünyayı karşına aldığın cesaretine bürünerek; süngülerini uçlarına takacaklarına tüfeklerinin...''

Söz verdiler Ata'm bizimle birlikte...
Güçleniyoruz, büyüyoruz, ilerliyoruz, durmuyoruz!
Kitaplar ile zihnimizi besliyoruz! Devrimlerini öğreniyoruz, anlatıyoruz! Biliyoruz 'millet' olmanın onuru içinde yaşamanın verdiği o güzel duyguyu...
Omuz omuzayız Ata'm...
Yaz olsun, kış olsun, sel olsun, çığ olsun...

Biz hergün güneşin ile açıyoruz İzmir'in dağlarından....

Çocuklarından sevgilerle...

16.02.2009

18:53:08

7 Aralık 2008 Pazar

Atatürk'ü Neden Seviyorum?


''Bazı nedenleri bulabildim sonunda...'' ''Atatürk'ü neden bu kadar seviyorsun?'' Yıllardır duyduğum sorudur. Kendime defalarca sordum, ve her seferinde farklı bişeyi için çok sevdiğimin farkına vardım... ''Demekki herşeyi için seviyormuşum'' dedim. Yetim kalan, yatılı okullarda yalnız okuyan bir çocuktu... Yalnızlık can yakardı, onun da yandı ve gösterebildi ki kendi kendime, O benden daha güçlü.. Aynı zamanda kıskandım ben Atatürk'ü... Sorunlu bir okul hayatı geçti... Dayak yedi, dizleri üzerinde mekteplerde isyan bayrağı açtı 'insan' gibi okuyabilmek için... Cesurdu, ispat etti ve 'dik durabildiğinde', yalnız kalmayacağını arkadaşları ona katıldığında öğrendi! Cesaretini sevdim ben Atatürk'ün! Kudretini! Yetimlik günlerinden sırasında, kız kardeşi ve annesi ile, dayısının çiftliğine yerleşti, üvey babasını reddetti, annesine kızdı... Yine 'dik' durdu. İstediği okulun puanını tutturamadı, ama yılmadı... Ben Mustafa Kemal'in kararlılığını sevdim, ateşten gözleri ile gösterdiği Akdeniz'de bugün rahat rahat yüzebilmeyi birde...! Evinden uzak, yatılı okullarda sabah-akşam hasret ile yandığı günlere rağmen, hiçbirşeyi sıkıntı etmeyen, UMUT dolu bakışlarını kıskandım ve sevdim... Ne sarı saçlarım uçtu Balkanlarda rüzgara karşı, ne masmavi gözlerimle seyredebildiğim koca bir memleketi... Ben içimdeki O'na hayran olan yanımı sevdim, onu kıskandım açıkçası... Kendi gediklerimi kapattım tek tek ondaki 'fazlalıklarla'.. Asker oldu, üniformalarını sevdim, vatanımı bununla birlikte... Bilmeyi, bilmenin anlamını sevdim tek tek onun sayesinde... Bilgisiz, cahil, örümcek kafalı bir adam yapamazdı yaptıklarını... Sabahları 6'lara kadar uyumayan, kitap okumak için alnına ıslak bezler koyduran adamın içindeki okuma hırsını ve isteğini sevdim! ''Yalnız kalan'' çoğu zaman, bıkmayan, inat eden...
O'na ''O'na ''ordu yok'' diyenlere ''yapılır'' diyen, ''para yok'' diyenlere ''bulunur'' diyen, ''düşman çok'' diyenlere ''yenilir'' diyen adamın, içinde taşıdığı yüce inancı sevdim! Dinlenmemek üzere yola çıkan, başardım diyebilen, çalışan, çabalayan, kovalayan, deha, büyük asker, büyük insan, büyük siyasetçi, güzel insan..! Ben, 'Atam'ın' herşeyini sevdim...

20 Kasım 2008 Perşembe

Alt Tarafı Bir ''TEŞEKKÜR''

Geçenlerde yazısını okudum Yılmaz Özdil'in, ATV'de haber müdürü olarak çalışırken Osmanlı soyundan gelen ve Vahdettin'den sonra tahta geçecek olan, gayet yaşlı ve tıknaz bir adamı konuk etmiş, adını şu an hatırlamıyorum soyadı sanırım Evliyazade idi. Adam diyor ki, ''Bizim için kötü oldu ama, kazanan Türk milleti oldu... Layık olduğu gibi yönetilen, saygı duyulan, sözü geçen bir toplum oldu. Eğer Osmanlı kalsa idi, şimdiki gibi olmazdı hiçbirşey.... Onu bunu bırakalım, ATATÜRK OLMASA, İSTANBUL OLMAZDI'' dikkatinizi çekerim, İstanbul'u 1453'te alan Fatih'in yerine tahta geçecek adam söylüyor bunu.
Bugüne bakın, sağda solda liberal yalakalar ağız, burun yapıyorlar ve direk Gazi'yi küçük görüp eleştirme yarışına gidiyorlar.

Şimdi düşünün, bir arkadaşınızla bir yere oturdunuz, iki çay geldi arkadaşınız ısmarladı çayları.
Ne dersiniz arkadaşınıza ? ''Teşekkür ederim'' dersiniz değil mi ?

Minneti geçtim. Teşekkür bile yok. Yaşınızdan utanın ! Sıfatsızlar !

10 Kasım 2008 Pazartesi

10 Kasım'a Dair

Bugün, 70 senenin acısının yanına, diri tutulan bir umut milyonlarca temiz zihin, ilerici, akılcı, daha bilinçli bireyler ekliyoruz. Zaman zaman ışığından, zaman zaman sıcaklığından faydalandığımız insan olma duygumuzun içine her zamankinden daha fazla Mustafa Kemal'i idrak ettirip yaşatıyoruz.

Can ve diş ile savunduğumuz, adını ''toprak''tan çıkartıp, ''vatan'' yaptığımız memleketimizi, yere düşen alnımızın teri ile esir olma durumunda akacak kana karıştıracağımıza söz vererek, hurafeleri, dogmaları, yanlışları reddererek, ilimi, fenni, bilimi, irfanı örnek alarak medeniyet çıtasında yukarılara çıkması için çalışıyoruz.

Çalışacağız.

Durmayacağız.

Bugün 10 Kasım, Kasım'ın 10'u...
Ölmeden üç gün önce hasta yatağından dediği gibi ''Beni görmek demek, behamel yüzümü görmek değildir. Beni anlıyor ve fikirlerimi benimsiyorsanız bu kafidir.'' Demişti.
Aradan geçen 70 sene sonrasında, bugün hala aynı fikirleri benimseyen insan topluluğu.... O'nun kurduğu Cumhuriyetin 85 yılı doldurması, yaptığı devrimlerin gücünün fazlalığı, kalıcılığı, güzelliği o kadar sene ayakta kalmasından anlaşılıyor..

Bugün O'nu unutturmak isteyenlere karşı verdiğimiz savaşın da 70. yılı...
Bugün O'nu 'tamamen' zihnen var ettiğimizin 70.yılı...
Bugün O'nu cennete yollayışımızın 70. yılı...

Çok bölük yazdım ama kusura bakmayın duygularım o kadar baskın ki hangisini kullanacağımı, hangisine yer vereceğimi cidden şaşırıyorum o yüzden bölük bölük gelebilir okurken...

Ben bu sayfayı okuyan yobazları da, yazılarıma yaptıkları yorumlara da, gelen tehtit maillerine de cevap atmadıklarıma da seslenerek bitirmek istiyorum...

Siz şeyhlerin dizlerine kapanan sünepeler...
Siz para konuşturan tarikatların zengin züppeleri...
Siz hortumcular, hırsızlar, düzenbazlar, askerden kaçanlar, oğlunu kaçıranlar...

Biliniz ki;
Burası, yani haritada gördüğünüz tüm memleket adını sevmeseniz de TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞI'DIR!

Bu Cumhuriyet, sizin kör zekanızdan değil, aydınlık ile, güzel fikir ile, ilericilik ve ilim ile, öğretmenleri ile, gençleri ile istemeseniz de İLERİ gidecektir.

Biz de toprak olacağız, biz de yerin altına karışacağız...
Ama çocuklarımız, onların çocukları... kısacası her kuşak Cumhuriyet devrini yaşayacak, var edecek, ileri taşıyacaktır.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
RAHAT UYU BAŞÖĞRETMENİM!

4 Kasım 2008 Salı

Mustafa Filmine Dair!

Mustafa’ya gittim...Sarhoş. Kafayı bulunca ağlayan...Hoyrat.Soğuk.Kalpsiz.Çevresine eziyet eden...İtiraz edeni asan...Arkadaşlarını satan...Goygoycuların dolduruşuna gelen...Milletten bihaber.Hatta milleti küçümseyen...Alay eden.Hesabını kitabını bilmeyen...Batı hayranı.Sefa düşkünü.O balo senin...Bu balo benim, gezen.Zampara.Cephede bile karı-kız düşünen...Savaşmadığı için sıkılan...Ordu varken, çete kurmaya kalkan...Devrimleri intikam için yapan...Dinsiz.Kendi heykellerini diktiren...Megaloman.Bencil.Günde 3 paket sigara içen.Usul usul intihar eden...Psikolojik bunalımda...Yalnız.Çaresiz.Basiretsiz.Zavallı bir adam.*Mustafa’daki Mustafa bu.*Anafartalar 1 saniye.İşgal 2 saniye.Tası tarağı toplayıp kaçmak için, sığır sürüsünün çıkardığı toz bulutundan bile tırsan... Sığır sürüsüyle düşman ordusunu ayırt etmekten aciz biri... Başkomutanlık meydan muharebesi desen... Taktiğini falan başkasından araklamış zaten.*Hak edilmiş bence Oscar...En azından Nobel.


Hayatımda örnek aldığım (bir gazetecilik okuyan gazeteci adayı olarak) yazar Yılmaz Özdil böyle demiş.
Haksız mı ! Yine değil !
Atatürk'ümüz bu değil.
Bence (!) Kıymetli görüşlerini belirtmek isteyen arkadaşlar aşağıya yorumlarını yazabilirler.

23 Ağustos 2008 Cumartesi

Atatürk'ü Unutturmak !


Atatürk'ü Unutturmak

19., 20.,21.... Kısacası 19.yy'da dünyaya gelmiş ve dünya ve Türkiye üzerinde hala daha hissettiren en büyük asker ve siyaset adamı Mustafa Kemal, tüm dünyanın kabul ettiği bu vasıflardan sıyırılarak ilkeleri, inkilapları, düşünceleri, oluşumları... kısacası adnında dair ne varsa dört bir koldan taciz ediliyor. Üstelik bu tacize girişenler, AB, ABD, PKK.. gibi dış mihraklar değil, kendi ülkesinin politikacısının oyunlarına alet oluyor.
O'nun ilkelerinin 'odağı haline gelen' partiler, onu reddeden şirketler, O'nun yerine Humeyni'yi seven kızlar gibi 'kendi memleketindeki vatandaşı da bu karalamanın içine çekiliyor.

Ne demişti AB 1999'da 'uyum paketlerine göre' resmi binalarda devlet büyüklerinin resmi olamazmış ! Atatürk resimleri kaldırılacakmış !

Özellikle son altı senedir yürütülen 'çağdaş' ve 'full teknolojik' alanlarda yürütülen kampanyalar ile Atatürk ve Atatürkçü'lük karalanacakmış !

Atatürk maskesi altında iş çeviren ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) üyeleri göz altına alınacakmış !

Atatürk'ü seven gazeteciler 'halkı silahlı direnişe teşvik ile kışkırtacak'mış !

Okullarda 'cemaatçi' öğretmenler öğrencilerin zihinden Atatürk'ü silecekmiş !

Bunlar ve bu gibi bir çok örnek var. Ama en son örnek çok çarpıcı !

ATATÜRK RESİMLERİ PARADAN KALKACAKMIŞ !

Yooook yaa ! Daha bir ay öncesine kadar 'laikliğin odağı olması tescillenen AKP'nin son icraatı ! Önceki 'Gençleri Koruma Yasası' fiyaskosundan sonra bir fiyasko daha !

Amaç gayet açıktır ! ATATÜRK'Ü UNUTTURMAK !

Önce ilkelerine göz dikip sabıkalı oldular ! Atatürkçü'lere gözdağı verip, Atatürk'çü basına baskı kurdular ! Bunlar yetmedi şimdide paradan resmini kaldırıp gelecek kuşaklara unutturmaya çalışıyorlar !

Bu icraata kalkışanlar 10 Kasıma gelmeyip de ''saat çalmadı'' bahanesi uyduran DTP Diyarbakır'lı siyasetçininki kadar küstahça bir davranıştır ! O gün bunları eleştiren AKP'liler bugün içine düştükleri tutarsızlıkların farkında değillerdir !
Atatürkçülük, kalan son kağıdı pankart yapıp, onu savunmayı bilecek kişilerin omzunda CUMHURİYET değerleri ile birlikte yükselecektir !

Cumhuriyetçiler ve Atatürkçü Gençlik fırtına kuşudur ! Rüzgara karşı uçar !
Bu saçma girişimin derhal engellenmesini istiyoruz !
İlkelerinin 'aykırı odaklarını', yarı sömürü olan ülkeyi tam sömürü haline getirmeye çalışan AB ve ABD'yi, O'nun düşüncesi dışında bir devlet düşünen, hayalini kuran, içinde yaşatan DAHİLİ ve harici kişiler, ülkeler istemiyoruz. Gençlerimizi uykudan uyandırarak yolumuza devam edeceğiz ! Mustafa Kemal'in dediği gibi ''BÜTÜN ÜMİDİM GENÇLİKTEDİR!''

ATA'MIZA SAHİP ÇIKALIM !

19 Temmuz 2008 Cumartesi

19 Temmuz Kadıköy Mitingi [Kadıköy]




Sabah saat 7:45 vapuru ile Beşiktaş'tan Kadıköy'e haraket ettim. İçimde inanılmaz bir heyecan var, çünkü vatanımın gerçek toprak sahipleri ile omuz omuza, yürek yüreğe, ele ele bağıracağız.
Daha o vakit ortalık şenlikli, inanılmaz güleç Atatütürkçü Gençler var ilk kez tanışmamıza rağmen çok iyi bir sohbet ile kısa sürede kaynaştık, konuştuk, arkadaş olduk...

Az sonra bişeyler yapacağımızı bilmek, damarımızda dolaşan 'gençlik' kanının ateşini ölçmek, heyecanımızı bastırmak az aralıklarla tekrarladığımız işlerdi... Kadıköy'de iskelenin sol tarafına doğru yürüdüm ve bir bastonlu teyze ile diğer kolunda bir amca ile göründü, gülümsedim günaydın dedim çünkü üzerimde ADD görevlisi kıyafeti var, belki o olmasa da selamlardım ama o kıyafeti taşımak inanılmaz bir değişik davranma duygusu aşılıyor insana, içimde günün iyi geçeceğine dair bir inanç taşıyorum, uykusuzum ama önemsemiyorum, kortejden gelecekler onlara yardımcı olacağız, sonra miting başlayacak ve sesimizi 'gereken' yerlere ulaştıracağız. Heyecandan unuttum o selamlaştığım amca ile teyze de sadece 'miting' için İzmir'den gelmişler. Sadece bir an imkanı olup da gelmeyen insanlarımızı düşündüm, korkanları, gereksiz bulanları, yorulmaya değmez diyenleri..... hepsini.

Neyse saat 11:15 te miting alanına giriş yapıp kürsünün önündeki yerimizi aldık, başımı kaldırdığımda çok değerli insanlar görüyorum, her söylediğine katılmasam da ünlü ressam ve gazeteci Bedri Baykam'da orada konuşmacılar arasında bir ara aşağı iniyor ve tanışıyoruz.
En önde olduğumdan belki de manzara izleme konusunda en şanslılardan birisiyim, her yer alabildiğine kırmızı, beyaz, siyah, poster, çerçeveler, bantlar, atkılar..... tam bir şölen, tehlikede gördüğüm ülke durumundan sonra bu görüntü bana umut veriyor, belli bir kalabalık var ve herkes farklı ideolojiler altında orada bulunuyor. Hatta bayraklarla, posterlerle, marşlarla belirtiyor ve kimse birbirine karışmadan, olaysızca noktalıyorlar mitingi, bu yan çok güzel gerçektende. İnsanların çünkü ortak görüğü BİR TEK DÜŞMAN var. Ama türbanlısı, aydını, moda giyinmişi, çingenesi, çember sakallısı, takım elbiselisi... herkes el ele.. ne saadet ne saadet.
Kimse birbirinden çekinmeden el ele tutuşabiliyor.
Mitingin en güzel yanı ise kadınlarımız, bu toprakların ve evrenin kutsal varlıkları, o kadar güzeller ki, o kadar bilinçliler ki, o kadar ayaktalar ki analtılamacak bir duygu, sıcağın altında alnımdan terler damlıyor o kafasındaki şapkayı kafama geçirmeye çalışıyor 'sağol annem, gerek yok' diyorum ama nafile.. zor ikna ediyorum.
Sonra üstat Faruk Demir 'Sarı Saçlım Mavi Gözlüm' türküsünü söylüyor. İnanılmaz bir duygu yoğunluğu, insanlar bir yandan halay çekiyor, zıplıyor ama bir yandan da gözleri doluyor.

Mitingin bir de sıra ile konuşan aydınları vardı. Hepsi söylediklerinde son derece haklılardı. Bedri Baykam (Cumhuriyet Gazetesi Yazarı) ve Adnan Türkkan (TGB Başkanı) konuşmaları sırasında büyük ilgi gördüler, kendilerine hediye edilen ve cumhuriyet sayesinde orada oturan eşi sayesinde 'first lady' olan Hayrünisa Gül hakkında çok çarpıcı açıklamalarda bulundu. Önceden Osmanlı hayranığı yüzünden Topkapı Saray'ından bir takım eşyalar ile 'Çankaya Köşk'ünü süsleyen, son olarak da gözünü 'Atatürk'ün gözlerini yumduğu Dolmabahçe Sarayındaki eşyalara dikmesine tepki çekerek çok yerinde bir laf ile konuyu kendi tarafından bertaraf etti sayın Türkkan.
Bugün fazla siyasete girmeden, mesut gecemi noktalamak istiyorum. Gururluyum, onurluyum, huzurluyum...
Ben ve ben gibi CUMHURİYET EVLATLARININ varlığını bilmek, onu koruyup kollayacağımızı bilmek, ilelebet yaştacağımızı bilmek huzuru ile yazımı noktalıyorum.
En içten Kemalist duygularım ve selamım ile sizi selamlıyorum.

17 Temmuz 2008 Perşembe

Yabancı Basında MUSTAFA KEMAL ATATÜRK



Bizim ülkemizde belli kesimlerce sevilmeyen, belli kesimlerce sindirilemeyen, ama kuşkusuz ve tartışılmaz biçimde Türk Kurtuluş savaşının ve Türk Cumhuriyet Tarihi'nin temelini oluşturan MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ün değeri; görülüyor ki bizden daha çok biliniyor. Çeşitli tarihlerde, çeşitli koşullar altında dünyaya duyurulan haberlerde yankı şu biçimde:
ALMAN BASINI
Berlin, Alman Ajansı:
Almanya, Atatürk'ün eserine ve mücadelesine hayrandır.Onda tarihi eseri özgürlüğü seven bütün milletler için bir sembol olarak kalacak kudretli bir kişilik görmektedir.
Alman Volkischer Beobachter Gazetesi:
Atatürk Türkiye'yi tek düşman kalmaksızın bırakmıştır. Bu zamanımızın hiçbir devlet şefinin başaramadığıdır.
Alman Illustrierte Dergisi:
Kendisinin tarihi büyüklüğü, eseri olan yeni Türkiye'ye bakılarak bu günden ölçülebilir. Çelik gibi azim ve gayreti, uzağı gören akıl ve hikmetle birleşmiş olan bu gerçek halk önderi ve devlet adamı; Anadolu dağlarının en uzak ve ıssız köşesindeki köylere bile başka bir ruh aşılamıştır.


İran Basını:
Tahran Gazetesi:
Atatürk gibi insanlar bir nesil için doğmadıkları gibi belli bir devre için de doğmazlar. Onlar önderlikleriyle yüzyıllarca milletlerin tarihinde hüküm sürecek insanlardır.
Atatürk gibi dehalar sadece görünüşte ölürler. Oysa, gerçekleştirdikleri eserlerle daima hayattadırlar.
İran Gazetesi:
Atatürk yalnız kahraman milletinin büyük bir Şef'i olmakla kalmamıştır. O, aynı zamanda insanlığın da en büyük evladı olmuştur.


Yunanistan Basını:
Elenikon Mellon Gazetesi:
Atatürk, ölümünden önce herkes tarafından saygı gösterilen, değer verilen güçlü, dinç, ve çalışkan bir Türkiye yaratma ülküsünü tamamiyle başardı.
Messager D'Athenes Gazetesi:
Çok, pek çok devrimciler görüldü. Fakat hiçbiri Atatürk'ün cesaret ettiği ve muvaffak olduğu şeyi yapmadı.



Suriye Basını:
Elifba Gazetesi:
Vatanını muhakkak bir parçalanmaktan kurtararak devlet gemisini güvenilir bir limana götürdükten sonra milletinden bir taht istemedi. O, kelimesinin bütün anlamıyla bir insan, eşsiz bir dahi, kahraman bir asker ve siyaset adamı idi...
El Tekaddum Gazetesi:
Atatürk'ün başardığı işler mucize ve harika kabilindedir. Birkaç yıl içinde memleketinde yaptığı inkilaplar, birkaç yüzyılda gerçekleştirilmeyecek işlerdir.



Dünya artık gerçekten çok küçük, insanlar ulaşmak istediği yerlere ulaşabiliyorlar. Mesafeler yok denecek kadar az, bugün Amerikan Başkanının yaptığını dünya o dakika öğrenebiliyor. Küçük bir mahalleye dönen dünyada o zamanın koşullarını göz önüne alırsak bu kişinin ne kadar evrensel nitelikli işler yaptığını, ne derece kitleye ulaştığını, evrensel takdiri nasıl elde edebildiğini görebiliriz.

Bugün onun sayesinde insanca,esaret altında olmadan, özgürce, onurumuzla, gururumuzla, yaptıklarımızla, yapacaklarımızla, düşündüklerimizle, onu korumamızla, örnek almamızla, onu yaşatmamızla sahip çıktığımızı gösteriyoruz.
O'nun yolundan, onunla beraber, yürümeye devam ediyoruz. Edeceğiz.

8 Temmuz 2008 Salı

Türk Kurtuluş Savaşında Anadolu ve istanbul

Turgut Özakman'ın yazdığı, 1993-1994 yılları arasında filme de alınan 'Çılgın Türkler' (ki kendisi aslında bir settir, paranoma bir settir ve Menemen Olayı dahil olmak üzere yakın tarihimize ışık tutmuştur ve gerçek bir kaynak aynı zamanda bir anıttır.) Kitabında okduğunuzda, ve filmde sahnesinde rastlamadığım bir olayı buraya aktarmak isterim.

Kurtuluş Savaşının başladığı zamanlarda Anadolu'ya savaşmak için geçebilen gönüllüler, çadırlarda hekimlik yapmak isteyenler hatta asker çamaşırı yıkamak için bile geçen insanlarımız vardı.
Eşi görülmeyen bir aydınlığa hazırlanıyordu millet, ilk kez (nasıl bir cesaret ise) itilaf Devletlerinin sömürgeleci politikasına karşı silahlı olarak kendini savunmaya hazırlanıyordu.
Önce İtîlaf Devletleri ''Anadolu Halk Hareketini'' sonra da ''Kuva-i Milliye Hareketini'' mahalli bir çapulcu hareketi olarak görerek hata etti.
Çünkü onlar sadece güç ile, savaş ile, mermi ile, top ile kazanılır sanıyordu savaşı...
Bir yürek vardı Mustafa Kemal, sonra yanına milyonları ekledi. Sabahlara kadar mermiler eritildi. Çarıklar dikildi. Dede yadigarı silahlar bohçalardan çıkartılıp teslim edildi.

İşte bu dönemin Anadolusu'nu ünlü tarihçi-yazar Turgut Özakman yaşanılan olaylardan bir kesit olarak şöyle aktarmış;

......
<Kaldırımın sonunda bir işgal devrisyesi göründü. Düzenli adımlar ile yaklaşmaya başladı. İşgal askerlerine her zaman kenara çekilerek yol veren İstanbullular bu sefer kıllarını bile kıpırdatmadılar. Devriye kolu, kalabalığı geçmeyi göze alamadı ve yola inerek geçip gitti.
İçeride daha afyonu patlalamış olan huysuz mu huysuz idare memuru, bir deftere söylene söylene, bağış yapanın adını ve bağış miktarını yazıyordu.

''Kahveci Ali, 100 Kuruş''
''Eskici Yusuf, 50 Kuruş''
''Hallaç Asım, 75 Kuruş''
''Bakkal Ahmet, 100 Kuruş''
''Terlikçi Adem, 200 Kuruş''

Sırada, küçük cılız bir oğlan çocuğu vardı. Bir önceki bağışçının çocuğu sanan memur, öfkeyle yürüyüp yol vermesi için işaret etti.
Ama çocuk yürümedi, byük bir ciddiyet ile, bütün servetini çıplak masanın üzerine bıraktı.
''Hasan, 5 Kuruş''.
Suratsız idare memurunun birden gözleri doldu. Ağladığını göstermemek için yüzünü, kocaman bir mendilin arkasına saklayarak gürültü ile hıçkırdı...>>


CUMHURİYETİNİZE SAHİP ÇIKIN.




5 Temmuz 2008 Cumartesi

Deha Olarak Mustafa Kemal

Nutuk'tan bir söz geldi aklıma sabahleyin.
Daha doğrusu söz dilimin ucunda uyandım ve bugün için de yarın içinde, kısacası hayatın her bölümünde kullanabileceğim bir sözdü. Sayfalarca aradım bulamadım. Hala daha da arıyorum ama gözüme çarpan başka bir şey dikkatimi çekti yeniden. Cümlenin başı ile sonunu kırmızı bir kalem ile taksim olarak ayırmışım.
onu da gördüğüme sevindim. Çok sevindim hemde. Uzatmadan size dehalığın ölçütünün ne olduğunu göstermek isterim.


'Ben müfettişliğe yazdığım telgrafta ''Konya'da bir vatan ordusu kurulmuştur bunun içeriği nedir, teşkilatı nedir'' diye sormuştum böyle bir soruyu yöneltmekteki amacım, onları özendirmek ve harekete geçirmek idi. Orada Ordu teşkilat kurulmadığını biliyordum.'


nutuk'u bu ara tekrar okumaya karar verdim. Bir kez daha aynı rüyaları görebilmek için, Atam ile rüyalarda beraber olabilmek için. Böyle çarpıcı şeyler yakaladığımda burda yeniden paylaşacağım.


Gökmen Kaya

2 Temmuz 2008 Çarşamba

Mustafa Kemal Atatürk


Hayatım boyunca bugüne kadar en kıymet verdiğim şeylerin üzerinde beslediğim bir duyguydur içimdeki Mustafa Kemal sevgisi....


Altı yaşımdan beri resimlerini kesip deftere yapıştırdığım, kaybettiğimde ağladığım, O'na dair ne bulursam kenara koyduğum adam o...
Birgün uzun uzadıya yazmak istediğim bildiğim Mustafa Kemal'in buraya yazdığım bir şiirini koymak istedim. Shop çalışması bana ait değil, ben genelde teknolojişk işler dışında şeyler ile ilgileniyorum. (Gizem diye bir arkadaşım yaptı ona da buradan teşekkürü bir borç bilirim)
Kafamda tasarladığım ''Kurtuluş Savaşı Destanı'nın Hikayesi''ni şiirleştirip piyasaya sürmek istiyorum, bu şiir konusunda attığım kaçıncı adım bilmiyorum, O'na yazdığım kaçıncı şiir bilmiyorum ama yanında yaşattığım ruhumun yardımı ile şiir sayısını yüzlere kadar çıkartmak ve herkesin okumasını sağlamak istiyorum her ne kadar yazdıklarımı paylaşmayı sevmeyen, çekinen biris olsam da. Bu şu an ki hayatımda güttüğüm en büyük amaç.

Sözü fazla uzatmaya gerek yok sanırım. Zaten resimde o hayatın bir kesitini yakalıyorsunuz.
Teşekkür ederiz okduğunuz için. Saygılar.