güneşe karşı günlerce oturmak, bira yudumlayıp kitap okumak istiyorsan, bir tabure de sen çek.
14 Mayıs 2009 Perşembe
Çocuklukla Aynı Kalmak``?´´
Orta okul tuhaftı. Düşünüyorum da ilk matematik dersindeki eksinin sayının başına gelmesini falan... Sonra x ile y vardı, Bonnie and Clyd gibilerdi. Birbirleri olmadan operasyona çıkmazlar, sulanmaya hazır olan beyinlerimize taruz ederlerdi. Değişirdi herşey. Problemi ikinci yoldan çözenler hep daha zekiydi hocaların gözünde. Solaklara herkes imrenirdi. Değişik kızlar vardı. Ortaokulda bitlisi de vardı, kendisine yeni bir alfabe çıkartıp yazılar yazan da vardı. Evime mektuplar gelirdi kızlardan. Sürekli yeni küfürler öğreniyorduk. Uyguluyorduk aynı zamanda. "Orospu çocuğu" küfürünün anneye hitap ettiğini bilmiyorduk. Herkes aklında başka bir orospu kurmuştu. Piç en hafif küfürdü. Sürekli değişim içindeydi herşey tek bişey hariç... Pi sayısı. Hayatımda ilk iş başvurusu yapılırken soracaklar sanırdım. Ciddiye alırdım çünkü ciddi anlatmışlardı. İlkokuldan kalma ipli silgimi saklardım hala içinde gömleğin ara sıra. Çocukluğumu üzerimden atamamıştım. İyi futbol oynayan değil, çok gol atan bilinirdi. Sevilirdi. Lakabım Jardel'di. Değişmedi sonra hiç. Ha bu sıralarda da cep telefonları inanılmaz şeylerdi hayatımız için. Hersınıfta ortalama 1.3 kişi sahipti cep telefonuna. Samsun sigarası paketine saklanmış Marlboro'lar gibi saklanırdı. "Benim cebimde telefon var" diyenlere inanılmadığında telefonu olduğunu söyleyen kişiler telefonunun antenini gri pantolonunun cebinden çıkartıp gösterirlerdi. Bu arada benim ortaokulda hiç telefonum olmadı. İlk telefonumu lise 2. sınıfta inanılmaz karın ağrıları ile alabilmiştim. Turuncu bir Nokia'ydı. Artık bende yılan oyunu ile rekorlar kırabilecek, yolda yürürken bile ayaklarımı kaldırım taşlarına vuracak kadar düşkünü olacaktım. Oldum da. Neyse, dönelim geriye. Tüm ortaokul Burak'a özendim. Babası kasaptı ve kasaplar büyük para kazanırdı. Et yediği taşıdığı göbekten belliydi. Okula taksiyle gidecek kadar havalıydı. Dönerken arkadaşları arabayla alırdı. En kötü boş otobüs bekler öyle dönerdi. Sanırım 5110 antenli bi telefonu vardı. Telefonunun merkezindeki 'menü' tuşu eşek kadardı. Derste yılan oynar yandığı zaman uflayıp puflayıp dikkatleri üzerine çekmeyi gayet iyi başarırdı. Tüm kızlar ona hastaydı. Ayrıca et kokardı. Kıvırcık saçları şekle girmeyecek kadar sertti ve başının üzerinden hiç çıkmayacak bir şapka gibiydi uzaktan bakınca. Her tenefüs hamburger yerdi. Bir gün beraber yiyorduk. Kasap oğlu olduğu için hamburgeri ısmarlamış, yanında da bir kutu kola almıştı. "Çok kilo aldın son zamanlar" dediğimde ağzındakilerin yarısını püskürterek gülüyordu. Enteresan bir gösteriş tarzıydı. Aç olduğundan değil, canı istediği için bişeyler yerdi. "Para cebimde mi dursun boş yere?" derdi. Bunun arkasından hemen konuyu evlerindeki 51 ekran televizyona, oradan da babasının alacağı 70 ekran televizyondan sonra 51 ekranın odasına gideceğini anlattı. Orjinal ateri kasetleri, imzalı Atilla Taş albümü, yeni aterisi, aterisinin tabancası, Harley Davidson botları, Kanada'dan amcasının gönderdiği güzel balıkçı montu, kulak deldirişinin hikayesi ve küpelerini, kantin sırasında elini kıçına değdirdiği kızları anlatır dururdu. Sıradan bu sohbeti çekmenin tek amacı hamburger ve kola idi çünkü bu ikili istediğim an uzanamayacağım kadar uzaktı. Hayretle dinler gibi yüzüne bakar, gülümserdim. Simpson ailesinin olduğu klasörünü getirdiği zaman Playboy dergisi getirdiğini anlardık. Normalde klasörü bırakalım, kalem taşımayacak kadar kalantor bir konumu vardı okulda. Eline güvenen İlyas, tekniğine güvenen İrfan, zekasına güvenen Salih, çüküne güvenen Kerem'in güvenlerinin toplamından bile daha fazlaydı Burak'ın taşşaklarına güvenişi. Yıllar geçti. Lisedir falan ayrı düştük. Onun klasmanına ulaşamadığım için ben hep devlet okullarının 'aidatları ödemeyen' kadrolu öğrencisi olarak kaldım. İlkokuldan liseye. Neyse, üniversite kazandım, okuyorum falan. 90 kuruş param ve 4 liralık akbilimle Şişli'de durakta beklerken önümde siyah film camlı bir araba durdu. Cam açıldı, direksiyonda onu gördüm. Burak'tı. "Bırakayim seni, hem konuşuruz.." falan dedi, "iyi" dedim. Bindik, gittiği özel okulun verdiği ajandayı açtım göz atmaya başladım. "Sanayyileşmiş ülkeler de üretim çoğarlark artmıştır" cümlesi gördüğüm en basit hatalı kelimelerdi. Sanayileşmiş ülkelerin sanayilerinin hızla arttığını ispat etmek için "sanayyi" yazmış olamazdı. Neyse, laf döndü durdu. "Burak" dedim, "pi sayısı kaçtı yaa, sabahtan beri düşünüyorum" dedim. "Ne bileyim lan" derken Gucci gözlüklerini İtalya'dan getirttiği siyah gömleğine sürüyor, dikiz aynasına bakıp köse suratında emanet gibi duran kıvır kıvır bıyıklarını şekle sokmaya çalışıyordu. Pi sayısından başka da değişmeyen şeylerin olduğuna, sadece biraz gelişip sınıflarını arttırdıklarına şahit oldum, "saolasın" dedim, indim arabadan.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 yorum:
Uzun süredir bloglar arasında en iyi okuduğum yazıydı gerçekten.İlk başlarda biraz kendi küçüklüğümü gördüm nedense, belki de onun için severek okudum bu yazıyı...
Sevmene sevindim kardeşim.
En beğendiğim yazın desem yalan olmaz. Alınması gereken mesajları çok iyi vermişsin ve içinde bulunduğumuz durumu da. Sağol bu güzel paylaşımın için.
Ne demek =)
Yorum Gönder