Sonra sıkılmaya başladım... Kalkıp gitse idim annem ''işi bitti tabi hemen gidecek, hiç yanımda oturmaz!'' diyecekti, o yüzden gitmedim bende... Ama gitti Yemekteyiz'i açtı, gözlerim kanlandı sinirden. Mal mal adamlar ve kadınlar etrafında dönen geri zekalıların bile yapmayacağı muhabbetlere hareketlerini de ekleyerek salak salak davranıyorlardı. Tavanı izledim, annem beni görmüyordu çünkü farklı kanapelerde uzanmıştık. En son zoraki bir kahkaha duydum, sinirim yerinden fırladı! Yemek yemekk gibi güzel bir şeyi, üstelik Anadolu'nun kendini övdüğü şeyi çeşitlendirip içine eden, bununla gurur duyan yavşakların iğrenç bir gülüşüydü! Bunaldım, bulandım, başıma şimşekler çaktı!
Beceriksiz yemek yapan üç-beş yavşağın eğlence sanarak toplum ahlakını bilerek veya bilmeyerek bozması da ayrı sinir etti zaten!
Zaten inanılmaz zor bir gün geçirdim! Başım bütün gün ingilizce kelimelerle ağrımasının dışında sürekli tepemde 4 saattir çalışan lanet klimanın ağrısını taşıdım!
Çok hassas şeyler yaşıyorum şu son bir kaç saattir, herşeyden nem kapan bir pimpirikli oldum ayıptır söylemesi!
Onu da geçtim, ''iki dakika TV bakayim'' dediğim akşam vakti de mankenin tekini gördüm, hayatını bar köşelerinde zengin kucağında harcayan manken bozuntusu, beraat ettiği davadan sonra kahraman gibi konuşuyordu! ''İçeri giren anlar ancak'' geyiğini yapacağından adım gibi emindim ve kardeşime de söylemiştim oturduğum yerden, dediğim çıktı!
Adını kirletecek adamlarla, seni rezil edecek işlerin çevresinde dolaşıp mafya babaları ile yatar kalkarsan başına gelecek budur! Su yolunda kırılan bir su testisiydi yani ama kahraman olmayı seçti! Oldu da!
Töbe estafur neler yazdım... Affedin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder