Sivas'93 oyununa yine gittim, 2.kez, yine ağladım... Kötü oldum, insanlığımdan utandım... Genco Erkal ve ekibi, gerçekten çok başarılılar. Diri diri yakılan onlarca insanın acılarını tenimde hissettim, gözlerim buğulandı... Tüylerim ürperdi... Kanım çekildi... 3. derece yanıkla çıktık oyundan ''güzelim'' ile akşam saat 11'e 20 varken. ''İnsanlığı'' düşündüm, ve Nâzım'ın o okuduğu fevkalade ''Dünya'nın En Tuhaf Mahkulu'' şiirini... Genco Erkal'dan dinlemek de apayrı bir güzellik. Yüzümde çizgilerimin arttığını hissettim, ''güzelim'e'' sarıldım, ayrıdık, sonra da burnumu çeke çeke köşeye sıkışmış insanlığımı daha da kıstırarak ''ona'' bişeyler bırakmak için ''söz'' verdim yeniden... Şiirler, hikayeler, kitaplar, belgeseller... Elimden ne geliyorsa artık...
Neyse, Nâzım'ımın o güzel şiiriyle noktalıyorum yazımı o zaman...
Akrep gibisin kardeşim, korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim, serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim, midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil, beş değil, yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim, gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıverirsin hemen ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, hani şu derya içre olup deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin, — demeğe de dilim varmıyor ama — kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
Hadi iyi vakitler...!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder