Buradan habersiz gidişinin ardından seyreden günlerdi. İstanbul'u sormayın hiç, o günden sonra toparlayamadı hiç... İstiklal'den bile nefret ettim. Şu an üşümem bile buna bağlı bir nedenmiş, anladım. Gittiği yerde bir telefon kulubesine girmiş, (sanırım orda da yağmur vardı sesinden anladım) parmaklarını hızlı kullanarak çevirmiş numaramı; koşarak girmiş kulubeye... Sesinden anladım. Kesik kesik konuştu. Çoğunlukla mantıklı ve güzel şeylerden bahsetti.
Bir saniye, sadece bir saniye içinde titreyen sesinin tamamen kırılarak hıçkırıklara dönüştüğünü duydum. Kızgınlığımı bastırdım. Şehrime gelip de beni görmediği o birkaç günün acısını taşıyarak ve her daim taze tutmaya çalışarak kızdım. Ayıracak bir on dakikası olmamasına da.
''Sen kokan eşyalarım yok artık biliyor musun? Sen kokan bir tişörtü pijama bile yapamadım kendime..'' dedi.
Boğazımda düğümlendi herşey. Kokum ayrıldı benden, evimde, camımın önünde...
Hem uzak, hem kış... Buradan soğuktur gittiği yerler, bilirim.
Döndüm, iki kazağı vardı yatağımın üzerinde... ''üşür mü..?'' dedim.
E biraz üzüldüm tabi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder