25 Kasım 2008 Salı

Siyaha Çalan Gariban Mavi


''Çok güzelsin, üstelik, o kadar ki, artık ben bile yanında kendini beğenmeyen bir adamım... Karşına bir sandalye çekip günlerce izlenecek kadarsın... Ve dediğim gibi 'abartma' diyenlere... Az bile anlatıyorum seni...''
Sustu... Zaten bana hiç konuşmamıştı. Odada dolanmaya başladım tekrardan, kitaplıktan bir kitap çektim sıradan, ''Az Kullanılmış Aşklar'' kitabın adı. ''Ne garip rüya bu'' dedim, gözlerimi biraz daha sıkarak devam ettim uyumaya. O ara o da kalktı, uzandı cezveye, kahveyi de aldı, iki küp şeker aldı, fincanı çıkardı; yarım kalp vardı üzerinde. Ben gittim, az sonra geldi kahveler ile sessizce bıraktı önüme tam karşıma oturdu. Zaten sürekli karşısında 'basireti kitlenen' bir adam olduğumdan yine konuşamadım, en güzeli uzun uzun izlemekti, en güzelini yaptım... ''Öğrenilecek çok şeyi var bu güzelliğin'' dedim, kendi yanağıma dokundum elimin tersi ile soğuk ve iticiydim... Onun karşısında beyaz duvar, benim karşımda ise geniş bir dolabın, ayna görevi gören koyu camları... Baktım yüzüme, kendimden utandım. ''Olmayacak'' dedim, hızla kalkarak uzaklaşmaya başladım... Önünden geçerken kitabı aldım kitaplıktan... Arkamı dönecek kudretim bile yoktu. Utanarak uzaklaştım... Kapı kolunu açtığımda ise gördüklerim tam anlamıyla inanılmazdı... Uçurumdayım ve binalar yerde çocukluğumda sevdiğim gri misketler gibi güneşten parlıyorlar... Az öte deniz, yukarısı mavinin en uçuk tonları... Bir döndüm arkamı, dünyanın en güzel kızı olmuş birden! Oturmuş koltuğuna... Başımı çevirdim, gözlerimin dokunduğu her yer cennetten bir yer oluyor sanki... Sonra 'o gün' olduğu gibi göz göze geldik... Eski bir plak dönmeye başladı... Sonra uyandım.
Belki de, uyandığıma hiç bu kadar üzülmemiştim.
**

Neyse işte, cesaretimin varlığı bu yükü karşılamaya yetmiyor işte... Yeter mi ? Zor. Daha başımı kaldırıp yüzüne bakamıyorum, başım ağır geliyor. Sana baktıkça yeşil gözlerimi yakıştıramıyorum yüzüme... Saçlarımı da, kaşlarımı da, ellerimi de... Kudret ? Yok!

Ama bazen de...
Deli gibi yağan yağmur ile başka bir sokağa sürüklenmiş 'tertemiz' bir çakıl taşı gibiyim... Ayıklanmış, parlak, ıslak... İçimin taşlığı tertemiz... Rüyamdaki gökyüzü gibi aynı... Mavi... Mavi, umuttur her yerde!
**

Sonuç ise, ''BİLMİYORUM !''
Bilecek kudretim yok!

Hiç yorum yok: