29 Kasım 2009 Pazar

Kararsızlık mı, zedelenen karar mekanizmasının oyunları mı ?

Hiç tanımadığım bir insanla tanışmak istiyorum.
Bir barda, kafede, sokakta... Bi yerde tanışmak böyle filmlerdeki gibi... Bir yere yemeğe gitmek, sandalyesini çekip oturtmak onu... Ardından konuşmak. Hiç beni bilmeyen birine kendimi anlatmak istiyorum...

Bazen bildiğiniz duygular size yabancıdır. Yaşamak istersiniz ama yaşayamazsınız. Bende öyleyim işte. Bu arada ruh halimi en iyi anlatacak kelime "kararsız" olur sanırım. İnsanların yaptıkları seçimler kesinlikle onlardan ve hayatlarından bişeyler götürüyor. Ben seçim yapmak zorunda kalmak istemiyorum. Kalmak istediğim tek şey "sakin"...

Yakında bişeyleri seçmek, bişeylerden, birilerinden vazgeçeceğim... Sonumu zaman zaman iyi görüyorum, zaman zaman kötü... Beklemek ise en çıldırtanı...

Bir hikaye yazacağım sanırım kendimle ilgili. En güzeli bu olur. Belki de yayınlarım burda, bilemiyorum. Tek sıkıntım beni anlayabilecek kimse olmadığına inanmam ve kendimi anlatamayacak kadar karmaşık olmam. Zor olacak yani. Bakalım elimden ne gelecek.

**Bu arada okunmak güzel bişey. En az yazmak kadar.

28 Kasım 2009 Cumartesi

Bir kadın girdi bir çocuğun hayatına...


Kapıya baktı, hiç görmediği kadar uzaktı kapı. Kendine en yakın gördüğü şey olan "kaçmak" ondan o kadar uzaklaşmıştı ki, kaçabilmek için en az kaçabilecek kadar enerji tüketmesi gerekirdi. Kaçmadı o. Sessiz sakin kaldı ortasında yaşadığı o anın... Elini dudaklarına götürdü, parmağı dudaklarına yabancı...

Gözleri doldu sonra, sonrasında bir iskele düşündü kimsesiz... Geciktiği için kızmadı vapura, çünkü gelmeme ihtimali de vardı onun için... bindi...

Sesi uyuştu, bir şarkı seçti, yarım bıraktı. Hava soğuktu ama kazağı kalın olduğu için dimdik durabiliyordu. "Üşümüyorum" dercesine bakabileceği en uzak noktaya bakıyor, oradan gelebilecek rüzgarın kendisini etkilemeyeceğini düşünüyordu...

Kızdı sonra birden, çıkarttı montunu ve kazağını... İncecik bir gömlekle kaldı... Hayatı başkaları tarafından çalındığı için, o başkalarının hayatlarının içinde kıvrandı durdu. Öncesi de öyleydi. "Şimdi ölsem kim bilir, kim üzülür, ne zaman haberleri olur öldüğümden" dedi saatinden sonra telefonuna bakarken...

"O hissi bilirim" der gibi baktı kadının bir tanesi. Hiç konuşmadılar ama çok iyi anlaştılar... Bir sözü hatırlamıştı çocuk "Çok kalabalık vardı; fakat insan çok azdı"... Sonra, kadının gözlerine baktı, kendisinin o kalabalığa karışmadığını gördü. Hiç yabancı değildiler sanki, sanki hiç kaybetmemiş... Çocuğun elleri sanki daha önce hiç intihara kalkışmamış gibi masum masum titriyordu. Kadın bir yaprak gibi sallanıyordu, titriyordu... bir kefen yırtılıyordu yani, yani bir vapur belki güneşe dönüyordu çocuğun içerisinde...

Dakikalar geçti, dudaklarını kıpırdatamadı çocuk... Çok sevdiği şarkı kulağından gidiyordu yavaş yavaş... Öptüğü kızları düşündü, bir de yaşadığı aşkların en güzel anlarını... Nesneler de kayboluyordu artık yavaş yavaş... Dolan gözleri engelliyordu bişeyleri görebilmesini...

Birden cesaretlendi çocuk bişeyler yapmak için. Kalktı, o beyaz palto içinde asaletle duran, uzun saçlı, güzel yüzlü kadına baktı... Ayağa kalktı, tuttu ellerinden... Hayatı değişmişti, değişecekti de, bunu hissediyordu, bunun için ölebilirdi.. Sıradan bir akşam değildi kesinlikle... Montunu tekrar giyindi, cebinden içkisini çıkarttı... Bir yudum aldı, kadına verdi... Yürüdüler... Ama çocuk sanki hepsini kendisi içmişti...

Durdu çocuk, (durdum) baktı etrafına (baktım), kadını aradı gözleri (kadını aradım), kadın gitmişti (gittiğini farkettim), sonra aslında hiç gelmediğini (öyle birisi olmadığını anladım).....

İçkiyi tek başıma içmiştim, parmaklarıma dudaklarım hala yabancıydı, 3-5 dakikalığına bir kadın girdi hayatıma iki gün önce, ama hiç olmadığını anladım...

Çocukta anladı... Biz anladık...

27 Kasım 2009 Cuma

Kimseyle öpüşmedim!

Evet, kimseyle öpüşmedim. Israr edenler oldu, yeltenenler... Soğuk kanlılığımı güzelce korudum. Uzak tuttum kendimi onlardan. Ne alacağımız vardı, ne vereceğimiz vardı.
Üzüldüm mü? Evet üzüldüm. O insanlara yaptıklarım için üzüldüm. Onların iyi niyetlerini de anladım ama sadece sustum...

Çoğu zaman üzerimi bile çıkartmadım. Neden çıkartacaktım ki? Samimi olmak istemedim hiç. Hep, taksi çağırmış, o taksi de yoldaymış, her an kalkacakmış gibi oturdum hep.
Zaten yorgundum. Harfleri büyütmek için bastığım shift tuşu bile zor etkileniyor parmak hamlelerimden....

Ama ısrar edenler oldu dediğim gibi. Onlara hep "Bu seferlik olmaz, bir dahakine iki kere.." gibi şeyler söyledim. Bana kalırsa çok iyi ettim.
Ortalıkta domuz gribi varken, millet hastalıktan kırılıyorken, deli miyim öpüşeyim! Bu bayram herkesi es geçtim! Süper de ettim!

*not: Hayvanlara eziyet eden adamlardan nefret ediyorum!

FarmVille oynuyorum evet.


Geçen gün Ali Atıf Bir ile röportaj yaptım FarmVille o da oynuyomuş, gittik konuştuk. Tabii yapmadan önce belli bir ön araştırma yaptım, bir sürü şey gördüm. 75 milyon kullacıcıya ulaşmış oyun! Bence inanılmaz bişey! Aslına bakarsanız bende "bilinçli" oyunculardanım, çünkü ekip-biçiyosun, ekip-biçiyosun sonu yok biliyorum, o yüzden de fazla kasmıyorum açıkçası. 27. seviyedeyim. Çok vakit ayırmıyorum. Böylesi daha güzel. Bahçemin de bu arada bi fotosunu eklemek istedim nedense. Ekliyorum hemen. Siz de oynayın bu arada. Tavsiye ederim.

İyi bayramlar Türkiye

Arkadaşlar, iyi güzel bayramlar. Saçma saçma mesajlarınız bu sene daha azdı. Cennetteki güllerin dikenlerinden.... Kabe'nin toprağından, Zemzem suyundan falan mesajlar çok azdı. Öncelikle bunun için teşekkür ederim, sizin de bayramınızı cici cici kutlarım. Teşekkür ederim.

25 Kasım 2009 Çarşamba

Çok tuhaf bir rüyaydı!

Acaip bir rüya gördüm. Gerçekten acaip. İzmirli bir kardeşim var çok sevdiğim, Özenç diye, onu gördüm. İzmir'e gitmişim, hava süper falan, bi gece oluyo, Karşıyaka İzmir'i basıyo. Etraf polis kaynıyo. Acaip bişey. Özenç'i görüyorum, üzerinde bir forma var, maça gidiyomuş, bütün takım otobüse binmiş, "Kardeşim naber" diyorum, "İyiyim sen nasılsın" diyo. Bi bakıyorum, formaların reklam aldığı yerde adım var. Eşşek kadar Gökmen Kaya yazıyo. "Bu ne" diyorum, "Herkes istediği şeyi yazıyodu bende adını yazmak istedim" diyo. "Helal olsun kardeşim" diyorum. O sıra saklanıyoruz çünkü her yer polis. Acaip bişey. Ben deli gibi berber arıyorum bide. Saçlarımı kestirecem ama berber yok hiç bir yerde Karşıyaka'lılar yüzünden... "Berber gelir mi?" diyorum, "Bilmem" diyor ve basıp gidiyor. İki katlı bi yere giriyorum. Merdivenler çok pis. Neyse giriyorum, bildiğiniz bir PlayStation kafe. Oturuyorum. Maça başlıyorum, berber geliyor, boynuma pelerini takıyor, gol kaçırıyorum... Tam o sırada elinde tuttuğu makineyi saçlarıma daldırmak üzere. Çalışma sesini duyuyorum, heyecanla uyanıyorum. Bakıyorum sonra, saçlarım yerinde.

Ayrıca burdan formasına ismimi yazan Özenç'e sevgilerimi gönderiyorum. Eyvallah kardeşim. Beni seçmen ayrıcalık.

Hakan Günday "Kayra"

"Dünya üzerinde faşistin ne kadar iğrenç bir tarihçesi varsa, komünistin de o kadar saf, kötü bir geçmişi vardır. Ne de olsa ikisini de insan icat etmiştir! Hele günümüz kapitalizminin patronu Yahudiler ile zamanın Yahudisi Marx'ı düşündüğümüz zaman, Yahudilerin de Hıristiyanlar kadar ikiyüzlü darı gibi her yerde biten yaratıklar oldukları anlaşılabilir. Eğer geçmeseydi Kuran-ı Kerim'in üstünden onlarca kuşak, ben inanırdım yazılanların hepsine. Ama inanmıyorum o onlarca kuşağın dürüstlüğüne. O onlarca kuşağın dinine sadakatine inanmıyorum! Çünkü insanı tanıyorum. Çünkü kendimi tanıyorum. Canı öyle çektiği için duaları değiştiricek her dinden kuşaklar tanıyorum. İnsan dokunduğu herşeyi kirletmiştir bugüne kadar. Dinin kendini bundan koruması o kadar uzak bir ihtimal ki! Kimse gelip anlatmasın bana insanın iyiliğini, din kitaplarını. Ben sadece mucizleri kabul ederim. Onlara inanmak, insan zekasının kötü tarafından çıktığı belli olan yazılara inanmaktan daha kolay. Kızıldeniz'in yarıldığına, gerektiğinde kadının dövülebileceğinden daha çok inanıyorum. Çünkü mucize bana daha temiz geliyor. Ne birinin çıkarına, ne de bir başkasının zararına binlerce yıl önce bir denizin yarılmış olması. Ya da bir mağara girişinin örümcek ağıyla kapatılması.

Ama o, Adam Smith'in ekonomi için söylediği ancak bu konu ya da uyan "gizli eli" öyle bir hissediyorum ki dört kadınla yatılan aynı yatakta. Öyle hissediyorum ki o kirli insan elini, Yahudi'nin Portestan'ın para kazanma hırsında. İnanılanın bu dünya dışından gelmesi gerekir beni benden alabilmesi için. İsmi farketmez Tanrı, Allah, Jah... Her neyse, benden olmamalı! Bendeki çıkarcılığı, kıskançlığı, hırsı onda da gördüm mü, soğurum yazdırdıklarından. Ama ben bilirim ki yine insandır onları ortaya serpiştiren. O kutsal kitaplara kanlarını karıştıran. İnanırsam bir gün boyun eğerim iyiliğe. Ama matbaadan çıkmış bir kitaba inanmamı beklemek, zekamla alay etmek dışında benden insanın kötülüğünü de unutmamı beklemek olur. Tanıdığım o iğrenç türü de unutursam bir gün, inanırım elbet yazılanların hepsine...

Dürüst olalım... Dinler ve Tanrılar! Hepsi ben ölünceye kadar."

24 Kasım 2009 Salı

Hayat, (çoğu zaman) boşa beklediğin bişeydir.


Hayatı anlamaya çalışarak yaşamaktansa, yaşayarak eskittim.
Güneş doğsun diye acelem olmadı hiç. Biliyordum ki doğacaktı.
Ama bazen de ağır kanlı olduğum için kaybettim bir sürü şey.
Ortayı bulamadan yaşadığım için memnunum. Bazı şeylerin zevki böyle çıkıyor eminim.
Tek sorunum, bir günün 24 saat olması ve ölümlü olmak.

Yüzmeyi seviyorum bu arada. Gök yüzüyle de aram iyi.
Sisli havayı da severim. Güzel fotoğraf çekiliyor çünkü.
Yabancıları çok seviyorum bu arada. Kendimi günlerce anlatacak insan arıyorum.
Ağlamak istiyorum bundan ayrı olarak.
Bazen ne yaptığımı bilmiyorum.
Ne istediğimi de...

Bişeyler için geç kalmış olmanın verdiği korku, en az o an yaşayabileceğim olası korkuya eşdeğer.

O yüzden bir yol bulmak zo-run-da-yım!

22 Kasım 2009 Pazar

Çeyrek ekmek kokorreç içinde amerikan futbolu muhabbetinden sonra ananemi sevmek.

Bugün Umut'un maçına gittim. Koç Üniversitesi'nin kampüsündeydi. Maç: Amerikan Futbolu maçı. 40 tane iri ötesi adam vardı, kapıştılar. Aldım makinamı gittim bende izlemeye ve güzel güzel fotoğraflar çekmeye. Çok güzel kareler yakaladım, paylaşırım 2-3 güne. Onun dışında keyfim yüzde 60larda seyrediyo. Yüzde 20si yediğim çiğköfte sayesinde. Ah bir de kokoreç olsaydı! Sürekli bir şekilde hatırlıyorum. Yemeyen insanları da anlamıyorum. Lisedeydim, 3 arkadaşım hiç yememişlerdi, şimdi bana teşekkür ediyolar.. 2 ay önce de 2 kız arkadaşımı alıştırdım, onlar da hiç yememişti. Alpay Erdem'in dediği tarzda konuşmak lazım bir de "kokoreç yiyenler yemeyenlere karşı bir grup kursalar büyük bir üstünlük sağlarlar, döverler yemeyenleri" sağlarlar bence de. Onun dışında bişey var mı acaba ekleyeceğim... Bir düşüneyim.. Yok sanırım...

Heee, ananemi seviyorum.

Limon Çiçekleri

Mustafa Ceceli'nin Limon Çiçeği şarkısı anlamsız şekilde güzel. Pek güzel değil aslında. Yani nasıl desem, güzel ama bazı kısımları güzel. Onun dışında bu ara Sezen Aksu - Hoşgeldin dinlediğim, sevdiğim şarkılardan. Manga da dinliyorum bu aralar. Teoman her zamanki gibi favorim. Eskitemedim gitti. Yalnız Kalpler Sütunu, bu aralar kafamı meşgul eden parçalardan. Cem Adrian, Tanrının Elleri... Bunları bu ara seviyorum. Ama tavsiyelere de açığım..

Müzik, iyi ki varsın bu arada..

20 Kasım 2009 Cuma

Müphem!

Tuhaf bir hayat yaşadığımı inkar etmiyorum. Geçen gün uyuya kaldım, rüya görmüşüm... Haber merkezinde uyuyorum bu arada çalışma masasının üstünde... Ölmüşüm, kendime yukardan bakıyorum, gözlerimi açıyo birisi, kan! Kan boşalıyo gözlerimden! Geri geri gidiyorum, bi bakıyorum, beni sevdiğini söyleyen, yanında olduğunu söyleyen bir sürü insandan sadece altısı başımda... Korkuyla uyanıyorum...

Tuhaftı evet...

Daha tuhafları da var...

Lanetlenmiş hissediyorum kendimi. Sevdiğim herkesin başına bişey gelecek, öleceklermiş gibi... Tabii allah korusun!Ama böyle durum, napalım...

Şöyle yapalım, beni sevmeyin, anlaşalım, tamam mıdır ahali?

18 Kasım 2009 Çarşamba

Kötü? Pardon...

Nefretlik bigün yaşadım. Önce kredi kartı borcu için arayıp 6 gün veren bankanın şoku kendime getirdi beni! Resmen bir tokat yedim! Zaten babamla küsüm, annemle şöyle-böyle, kardeşimle iyiyiz ama... Neyse, hayatımda en değer verdiğim arkadaşımın (nurbanu'nun) dayısı vefat etti bugün.

Aradım, tutuldum...
Hiç bişey diyemedim kızcağıza...
''İyi ol'' diyemedim, çünkü ağlamaktan artık nefes alamıyordu ve iç çekiyordu sadece...
Basiretsiz bir adam gibi nefesini dinledim...
''Sonra konuşalım'' dediğinde ''olmaz'' diyemedim...
Kötü bir arkadaş mıyım? O biliyor onu ne kadar çok sevdiğimi...

Neyse işte...

Hayatımda artık iyi bişey olsun lütfen!

Allah'ım rica ediyorum artık, lütfen... Gerçekten... Var isen ispatla kendini!

17 Kasım 2009 Salı

Tokat.

Bir motor tamircisinin önünden geçiyodum bugün. Kapıda bi çocuk, en fazla 15 yaşında.. Motorun tek ayaklığı var, indirmişler, bu da başında bekliyo.. Eli de gazda. Kim bilir ne hayal kurup nereye gidiyodu. Motorun çalıştığını duymuyordum çünkü müzik dinliyordum. Güldüm kendi kendime ve başımı çevirdim... O da gaz vermiş motora o sırada... Motor gürültüyle çalıştı ve yere düştü. İçerden ustası geldi, çırağının yanağına vurdu! Karşı kaldırımda benim canım yandı. Çok kötüydü. Çocuğun canının çok yandığında adım gibi eminim, aynı o çocuğun o hatayı bir daha yapmayacak olmasına emin olduğum kadar... Aslına bakarsanız, bu tarz bi tokat çoğumuza lazım. En azından bana.

Neyse.

Bu gidişle yemeye az kaldı zaten...

16 Kasım 2009 Pazartesi

Bi-şey-ler-yap-ma-lı!

Hayatı neden olduğu gibi yaşıyorum ki? İçine tükürülmüş bir tabaktan yemek yediğimizin farkındayım. Başka şansımızın olmadığını bilecek kadar realistim.
Sessiz sakin mezarımızı kazıyoruz yaşadıkça. Hergünümüz de boşuna geçiyor farkında mıyız? Ben farkındayım. Bu aralar tek farkında olduğum şey bu değil aslına bakarsanız. Sağıma baktım, soluma baktım, olmadık şeyler gördüm, evet.
Süprizler yakaladım, sırtımı döndüm... Heyecanlar Emirgan-Beşiktaş vapuru arasındaki o soğuk rüzgar gibi omzumdan okşayarak gitti. Her dönüp uzanmaya çalıştığımda da kaçırdıklarımın bana değdiğinden farklı olduğunu, hızlandığını gördüm...

''İstesem ulaşırım'' değil, ''İstemiyorum içimden gelmiyor'' diyorum. Sanırım bu ağır bir depresyon. Soluk soluğa yaşanmayan, yavaş yavaş tüketen...

Kendime gelmeliyim. Bir vapur vurmuştu binmeyi beklerken ve sarısılıp uyandığımı ve hayatın yaşandığını hissettim iskele ayaklarımdan kayıp gitmekle tehtit ettiğinde beni.

Bi-şey-ler-yap-ma-lı!