11 Ekim 2010 Pazartesi

Sakıncalardan atlamak.

Harika bir gün yaşadım. Sakıncaların üzerinden atlaya atlaya, sessiz sakin.
O'na "Seninle yağmura yakalanmak istiyorum" demiştim. Şaka gibi bir yağmur yağdı. Mucizeler en uzak memleketken gözümde, karşıma çıktı... Bu "his" gerçekten garip.

Ama üzülecekmişim gibi olan hissimin içinde, kocaman bir gölete düşmüş karıncanın kapladığı yer kadar olan bir "umut alanı" var. Bir de güzel güzel rüyalarım.

.../...

Ne tuhaf insanoğlu... Severken hiç bu kadar "çiğ süt emmiş" hissetmemiştim.
Doğama veriyorum yaptıklarımı, yapacaklarımı...
Eşikler atlamak, güzellikler yaşamak, hatta ayakkabılarını kapımda görmek istiyorum.

Çünkü bu seni seviyorum'un içine nal salmaktır.

.../...

Çok söyleyesim var ama açık konuşamayacak kadar kapalıyım dünyaya karşı.
Gözlerim bile sadece sana baktığımda güzel açılıyor.

.../...

Doğamın içindesin.

Seni bir de bu yüzden seviyorum.

7 Ekim 2010 Perşembe

Bana renk lazım.

E bu kadar süre yazmazsan, sayfa sana bakar, sen sayfaya bakarsın. Okumadığım bir kitap muamelesi yaparak bir kenara attım resmen blogumu. Dün geçmiş yazılarıma baktım. Çok hoşuma gidenler oldu.
Sanırım buradan yola çıkarak büyüdüğümü söyleyebilirim bile.
Kocaman laflar etmişim.
Kendimi geçmişimi okurken, maskeli, çok bilen, çok yanılan, sevmeyi beceremyen bir adam olarak gördüm.

Şimdi omzumda bir çukur var. Çünkü bir yerde kendime söz vermişim.
Yalnızlıktan şikayetçi değilim ama sıkıldım gerçekten.

Bana renk lazım!