2 Haziran 2012 Cumartesi

Kahradam

Şöyle gözlerimi kapatıp, 3-4 yıl geriye gidiyorum... Hatta 5 yapalım... Günlüğümde Son Sayfa. Buğulu zamanlar. 6-7 metrekare bir oda, rahatsız bir yatak, kırık bir masa, boş bira şişeleri, ilaç kutuları, bitmeyen baş ağrısı, 4 de duvar. 
Dönmek istemediğim ama kendimi ve nereden geldiğimi hatırladığım zamanlar. Çok büyük zorluklar aşmadım. Çok büyük badireler atlatmadım. Gözümden sakındığım annemin yaşadığı tatsız bir hastalık oldu, onu da el ele atlattık. Gidemediğim bir üniversite, sabah akşam çalışmak zorunda olduğum bir iş vardı. Kimseyi sevmiyordum. Kimseyle konuşmuyordum. Baltalimanı'nda bir banka oturuyordum iş çıkışları. Henüz Bomonti ile tanışmamıştım, Efes içiyordum. Böyle bir rutinin içinde, kendini ısrarla tekrar eden günlerle savaşıyordum. Yüzlerce insan görüyordum her gün. Bir o kadar yalancı gülümseme. Lise dağıldığı zaman kafamı kuma sokmak istiyordum. Bir zamanlar sevdiğim bir kız, okul çıkışında beni görmesin diye saklanıyordum. Ayıp bir iş değildi benim işim. Bir gün bir şişe şarap kırdım ama. Akşamdı. Aldım paspası, başladım temizlemeye. Sonra otomatik kapı açıldı. Sevdiğim o kız yanında bir çocukla geldi. El ele. Ben paspas sapı tutuyordum. Fazla konuşamadık. Anladı her halde utandığımı. "Görüşürüz" dedi. "Görüşürüz" dedim. 
Evden işe, işten eve. Tuhaftır, binlerce kötü hatıra biriktirdim. İnsan hiçbir yere gitmiyorken daha fazla hatıra biriktiriyor. Belki de düşünmeye çok daha fazla zaman buluyor, ondan. Hatıralar abartılıyor, haddiden fazla anlam yükleniyor, hayatımızdan gidenlere. 
Ben de gidiyordum bol bol. Yol param cebimde kalsın diye, yürüyerek. O ara, çalışıyorum ya, bir de mp3 almıştım kendime. Günlüğümde Son Sayfa. Gidip gelip dinliyorum o zamanlar. Sürekli de dilimde. Yetmiyor, kağıtlara yazıyorum. Aradan yıllar geçti mesela, dolabımın iç kısmında asılıdır sözleri, hâlâ daha... 
Yaşanınca anlamlı, anlatınca anlamsız olan durumlar var ya, işte öyle bir şeydi dönemsel yalnızlığım... Ve elimden sadece, şarkılar tuttu ve o şarkıların çoğunu İbrahim (Kodes) söylüyordu. 
Duygularıma dokunulması gerekiyordu. Bağıracak hiçbir şey yoktu. Anlatacak kimse yoktu. Zaten şarkı sevmenin temelinde de bu yok mudur? Söyleyenin durumunuzu sizin yerinize anlatması... Böyleydi işte. 
"Kıvılcım" var sonra. Bir şarkının ağlatması, gerçeği yüzüne vurması, sana ana-bacı sövmesi, hatta amına koyması gerekliydi. Kıvılcım da bunu karşılıyordu: "Başladığım bir yer vardı, tekrar ordayım, tekrar kimse yok ve tekrar tekrar tekrar edecek bilirim! / Korkuya kapılma, alışkınım bir kez daha çekerim! / Derin bir iz var içimde / Kalbime kilitli düşlere eziyet ederken her gece... Boşver gerisini bilme." 

Anlatıyordu işte. Bütün lafları ağzımdan alıyordu. Yazamayacağım, söyleyemeyeceğim şeyleri o söylüyordu. O dönem bol bol e-maillerle şarkıları ekleniyordu, gereken adreslere. 
Üstelik olgunlaşıyordum. Bir sesi hayatımın orta yerine koymuş devam ediyordum. Büyüdüğümü hissediyordum. Ve o ses, o şarkılar, her adımda yanımda oluyordu. Şarkılara sarılıp uyuyordum.... 

O değil, o kız bir akşam tekrar geldi. Yıllarımı vermiştim. "Konuşalım" dedi. Konuştuk. Penceremde Bir Dua.  Konuşmaya devam ettik. İz Bırakanlar. Kötü günlerimiz de oldu. Karala Suratları. Ve olmadı sonuçta. Günlüğümde Son Sayfa. 

Ama, Hayallerim Var. 

Düşe kalka geçti günler. 2006. 6 senede 9 albüm çıkarttı Dramelodi. Hüseyin'i de unutmamak lazım tabi. Müzikleri yapan Habs-i Nefes'i. 
 
Neyse, Hüseyin'i tanıdım sonra. Hayatımda sadece sesiyle var olan, içimde zaman zaman hiçbir dostumun uzanamadığı yere uzanan, rahatlatan, gerçeklerle yüzleştiren, öğüt veren sesini dinledim hep. Zamanı geldi, azar azar konuştuk bunları aramızda. Parça parça oldu. Şimdi de yeni bir albüm çıkarttı, solo albüm. Katafalk adı. Ben bunları yazarken arka planda dönüyor. Yine içinde iz bırakacak şarkılar, yine küpe olacak sözler, yaşanmışlıklar, yaşanmak istenenler var. Bu zamana kadar sesiyle yanımda olan arkadaş, kardeş, bu sefer başka sözlerle gelmiş yani. 

Dinleniyor. 
Eminim yine çok güzel bir iz, çok güzel hatıralar bırakacak bana.