Kendime bir yol çizmek istiyorum ama ellerim titriyor..
güneşe karşı günlerce oturmak, bira yudumlayıp kitap okumak istiyorsan, bir tabure de sen çek.
24 Mart 2013 Pazar
Yol
23 Mart 2013 Cumartesi
Kurşun Asker
hep son sözlerimden önce kesme işaretleri;
hep birilerinin bir diyeceği muhakkak var arkamdan...
hep satır başında noktalarım..
söze hiç başlamadan el sallayacak gibiyim
delik yelkenlim...
tahtadan mataram...
ben bu hikayede oyuncak bir kurşun askerim
Gökmen Kaya 2009
14 Mart 2013 Perşembe
Dedemden yediğim ilk ve son tokat
Asla arsız bir çocuk olmadım. Dayak delisi büyüyen kuzenlerim oldu, bir yanağına tokadı yediği zaman diğerini çeviren. Benim ağzıma çok biber sürdüler ama. Annem sağ olsun, onun sayesinde içtiğim her çorbanın rengi kıpkırmızı. Onun sayesinde yemeğe oturduğum zaman hemen acı sosu isterim...
Dediğim gibi, dayakla büyümedim. Sadece telefonları saçma sapan ses tonlarıyla açtığım için bir kez babam tokat attı. Dedemle de -annemin babası- hep iyi ilişkilerim oldu. Yan cebinde sürekli Antep fıstığı taşırdı ve sürekli olarak yanına çağırır, zulasından verirdi. Başka torununa buna benzer bir şey yapmadı sanıyorum. Ya da ikili oynadı, Allah bilir...
Belçika'da yaşayan teyzem gelmişti o yıl, iki kuzenimi birden getirmişlerdi bu sefer. Yine haşarılık peşindeydik o yaz. Ne kadar erik ağacı varsa tepesindeydik. Çalılarda kolumuzu çize çize böğürtlen yedik. Deli gibi futbol oynadık o yaz. Yine kalemiz garaj kapısıydı. Bütün gün baaam baaam ses çıkardı. Hanife hanım teyze, sürekli olarak tehdidlerine devam ederdi ama topumuzu hiç kesmedi. Karpuz keser onu getirirdi...
Neyse... O yaz Emirgan'ın burnundan getirdik. Salatalık savaşları yaptık karşı mahalle çocuklarıyla. Kavgalar çıkartıp babamı çağırdık, gelip kurtardı... Bir gün de dedemin oltasını yürütüp sahile inmek istedik. Bildiğim birkaç Flamanca kelime ile anlaşmaya çalışıyorduk çocuklarla ancak o Flamanca'nın içine fazla Türkçe karışınca dedem uyandı mevzuya. Sessiz sessiz yürüttüğümüz o toplantı bölündü, dedem mevzuya uyandı... "Alamazsınız oltayı!" diye bağırdı. "Dede" dedim, "Hani senin kulağın duymuyordu?"... Sonrası malum. Aslında çok masum bir soru sormuştum ancak bazen büyükler sizin söylediklerinizi farklı değerlendiriyor...
İlkti ve son oldu.
Dediğim gibi, dayakla büyümedim. Sadece telefonları saçma sapan ses tonlarıyla açtığım için bir kez babam tokat attı. Dedemle de -annemin babası- hep iyi ilişkilerim oldu. Yan cebinde sürekli Antep fıstığı taşırdı ve sürekli olarak yanına çağırır, zulasından verirdi. Başka torununa buna benzer bir şey yapmadı sanıyorum. Ya da ikili oynadı, Allah bilir...
Belçika'da yaşayan teyzem gelmişti o yıl, iki kuzenimi birden getirmişlerdi bu sefer. Yine haşarılık peşindeydik o yaz. Ne kadar erik ağacı varsa tepesindeydik. Çalılarda kolumuzu çize çize böğürtlen yedik. Deli gibi futbol oynadık o yaz. Yine kalemiz garaj kapısıydı. Bütün gün baaam baaam ses çıkardı. Hanife hanım teyze, sürekli olarak tehdidlerine devam ederdi ama topumuzu hiç kesmedi. Karpuz keser onu getirirdi...
Neyse... O yaz Emirgan'ın burnundan getirdik. Salatalık savaşları yaptık karşı mahalle çocuklarıyla. Kavgalar çıkartıp babamı çağırdık, gelip kurtardı... Bir gün de dedemin oltasını yürütüp sahile inmek istedik. Bildiğim birkaç Flamanca kelime ile anlaşmaya çalışıyorduk çocuklarla ancak o Flamanca'nın içine fazla Türkçe karışınca dedem uyandı mevzuya. Sessiz sessiz yürüttüğümüz o toplantı bölündü, dedem mevzuya uyandı... "Alamazsınız oltayı!" diye bağırdı. "Dede" dedim, "Hani senin kulağın duymuyordu?"... Sonrası malum. Aslında çok masum bir soru sormuştum ancak bazen büyükler sizin söylediklerinizi farklı değerlendiriyor...
İlkti ve son oldu.
7 Mart 2013 Perşembe
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)