14 Ağustos 2010 Cumartesi

Trene bindim.

Sirkeci'den trene bindim. Adım attım vagona, yıldırım düştü kalbime.
Sızlıyor hala.

12 Ağustos 2010 Perşembe

Olsun ama böyle sevgili 2

Evime geldiğimde ayakkabıları kapımda olsun. Bir kadeh kırmızı şarap, eski kaşar bir tabakta.. Müzik arkada: Frank Sinatra - Fly me to the moon. Bana baktığın zaman, korkuların kaçacak yer arasın.
Bir de sözünde dur.
Bu da önemli.

Olsun ama böyle sevgili

Sırtıma zıpla yeri gelince. Saçların açıkken de güzel olsun topuz olduğunda da...
Her daim güzel kok. Güldüğünde gömleğimin düğmelerinin kopacağını hissedeyim. Sana kitap okumama, kötü sesimle şarkılar söylememe izin ver. Elbisen kirlendiğinde kızma kimseye. Çoğu zaman gülüp geçmeyi bil. Filmlere gidelim, yemekler tadalım.. Hatta maça gidelim el ele. Sami Yen'de bağıralım deliler gibi. Konserlere gidelim bir de. İçkiye düşkün ol. Sabahın 5'inde, bir kaldırım taşında, ben yanında, rujun yanaklarına taşmış elinle silmekten... Sıkılmayalım. Sana kırıcı olduğumda bil içimi. "Yeter, konuşmak istemiyorum" dediğimde susmasını bil. Düşünme bir de ileriyi. Her harekete ayrı anlamlar yükleyip ona karşılık vermeye çalışarak yaşama. Hesaplarla gelme bana. İnanalım aşkımıza iskelelerdeki saatin doğruluğu kadar. Uyu bazen de omzumda. Bazen de kollarımda... Ve mutlaka uyandığında güzel ol. Önümüzdeki günün hayalini kurarak uyumalıyım. Arkadaşlarımız bizi anlatsın birbirine. Bir de filmimiz olsun.

Devamı var aslında...

5 Ağustos 2010 Perşembe

Karın ağrısı işte.

"Çık dolaş" dedim yağmura. Yağmur dolaşmaya gitti bulutlarla. Güneşi kovdum, sessiz sakin uzanıyorum.
Bir şiir geliyor dilimin ucuna; ama emin değilim sözlerinden. Özdemir Asaf yazmıştı: "Son isteğin nedir? Sorusu, Çok, çok kolaydır, ...ilk isteğin nedir? Sorusundan" Gerisini getiremiyorum.
Yarım kalan şeyler koğuşuna yolluyorum.
Neyse ki kafamda böyle bir yerim var. İstediğim zaman yarım kalmasını istediğim ne varsa yollayabiliyorum. Saate bakıyorum; yaşadığına pişman. "Bu kadar yavaş dönülür mü?" diyorum "Yorgunum" diyor. "Ben de" diyorum. Sonra beraber dönmeye başlıyoruz. O duvarında, ben yatağımda.
Uyku tutmuyor. Saat 4'tür desem diğer tüm çalışan saatleri yalancı durumuna düşürürüm. En aşağı 7 olmuştur.
Buna da canım sıkkın ya.
"Başka şeyler düşün" telkinlerimden de sıkılmadım değil. Düşünemiyorum.
O'nu alıp ilk uçağa, ardından ilk trene sonra da ilk vapura binmek istiyorum. Çünkü insan insanı yolda tanır derler. Seni hemen, kısa yoldan, aniden tanımak istiyorum. -hoş, tanımasam da olur- Yola çıkmak, aşık olmak, sabah akşam koklamak istiyorum. "Ne bir dost, ne bir sevgili, Dünyadan uzak bir deli... Beni sarar melankoli: Kafamın içersi ölür." diyor Sebahattin Ali. Panomdan okuyorum.
Karnımda bir ağrı.
Uyku? Uykuuu? Neredesin?

3 Ağustos 2010 Salı

Tuvalimdeki kız.

Yüzünü çizen adamı tanıyorum.
O ressam arkadaşım olur.
Bir tuvalde görmüştüm duruşunu, hiç unutmam..
Elin belinde, başın yana yaslanmış,
az önce seslenmiş gibisin birisine,
sonra da saçlarını kaşımış...
Yüzün hafif buruşuk,
saçların yeni bozulmuş...
Sadece beni sevmiyorsun.

İfaden duygusal değil bana karşı
Daha adımı bile bilmiyorsun...
Ben sadece, tuvalden sana bakan yabancı bir adamım
Aşkından karnım ağrımış,
sakallarımı kaşıyıp
gözlerimi kaçırıyorum senden.
Baksan, utanacağım!
Utanmaktan korkuyorum!

Oysa şimdi deri ceketimin cebine bile sığmıyor hayallerim
Kocaman bir adam olduğuma inanmam için,
seni ne kadar sevdiğime emin olmam lazım.
Bana böyle bakarken ama
ama sessiz sakin geçerken yanımdan;
sadece saçlarım oynarken rüzgarından; zor!

Siyah beyaz bir filme giriyoruz seninle.
sen çıkıyorsun tuvalden,
dökülüyorsun ellerime,
büyüyorsun yanımda,
koşarak gidiyorsun.
Üzüntüden suratım çamur,
çamur suratım üzüntüden..
Soğuk kırlara gidiyorsun kısrak gibi
Deri ceketime bakıyorum; hayallerim yerinde..
Ceketimi sırtına atamadığım için üzülüyorum.

Sevgili nedir?

Sevgili, sana güneşli bir günde güzel bir şemsiye veren, yağmur yağdığında da anında geri alandır.