19 Şubat 2009 Perşembe

Maske Suratlı Adamın Kızıl Balo Gecesi

Yeşil kumaş pantolonu savrularak indi trenden. Elini cebinden çıkarttı, iki parmağının kanadığını farketti.. Gelene kadar ellerini çok sıkmıştı çünkü. Buğulu gözlüklerinin arasından yola çevirdi bakışlarını ve yürümeye başladı hızla ve hırsla. Normal hayatı içinde zaten herşeyi kendine sıkıntı eden bir adamdı o; olmadık şeylere kızardı, kendiyle kavga ederdi ve hep büyük konuşurdu... Cezasını fazlasıyla çekti bunun.
Çantasını el değiştirip kanayan elini otobüs durağındaki camın özellikle şeffaf tarafına bastırarak bekledi, sonra karşısına geçip kahverengi deri çantasından çıkarttığı resim kağıdına çizmeye başladı kan izlerini.
Baktılar, umursamadı... Kendi kendine sürekli kanın kutsal olduğunu, görmenin huzur verdiğini söyleyip duruyordu... Kimse anlam veremedi. Otobüsler saatler ile birlikte hızla geçiyordu; yanında insanlar azaldı... İnsanlar çoğaldı.. Yalnız kalana kadar devam etti... Kendi şapkasının resmini çizdi çizdiği kan birikinrilerinin üzerine... Ara sıra çıkartıp şapkasını takıyor, gülüşmeler ve konuşmaların hiçbirisine aldırmıyordu.

En sevdiği arkadaşı ile birlikte senelerini geçirmiş bir forsaydı o. Senelerini kürek çekmek ile geçirdiği için kolları inanılmaz güçlüydü. En yakın arkadaşını öldürmüştü gemide ve cesedini denize atmıştı... Sonra pişman olup kaptanın kamarasından çaldığı bir patça aynayı karşısına koyarak arkadaşının suratını dövme yapmıştı üzerine kendi kendine.. Başta delilik gibi gelse de, daha sonraları o kadar basit bişeymiş gibi geldi ki canın yanması, bundan zevk almanın yollarını düşündü aylarca tek başına...
Ölümden belkide katil olduğu için, belki de sadece insani duygularından ötürü korkuyordu... Gerçek olan kendi ile ölüm üzerine oyunlar oynamasının üzerinde yarattığı tehlikeleri sevmesiydi.. Öyle bir duyguydu ki bu, bazen yemek yerken aklına geliyordu ve etrafındaki kimseye aldırmadan çatalalını kolunun kemiğine kadar bastırabiliyordu... Bazen de kadehler kırıp camlar üzerinde yürüyordu... Şarabı benden aldığı için biliyorum...
Hikayelerini bildiğim gibi...

Bir keresinde ölüme çok yaklaştığını ve tekrardan katil olup olmak istemediğini tekrar düşünmeye başladığını söyledi kendi kendine... Bir şizofrenin ''sıradan'' hayalleriydi sadece bu. Sıradışı olanları da günlüğündeydi... Bir keresinde onu normal biri olarak sanan ve bir dönem sevgilisi olan kadın için yaptığı şey korkunçtu! Fransız bir kadındı, kızıl saçları neredeyse beline kadar geliyor, beyaz yüzünde siyah gözleri kocaman parlıyor ve ara sıra titreyen bozuk lambalar gibi sönüp duruyordu. Soylu bir aileden olduğu kesindi... Yazdığına göre bir kütüphanede ortak bir kitap ararken tesadüfen karşılaşmışlar. Bir iki kez yemek yedikten sonra görüşmeler sıklaşmış ve adamın evine gitmiş birkaç kez... İşte o kadın için, ilk yemek yedikleri akşam kullandığı tabağın içine kendi kanından koymuş. Kadının yemeği beğenip beğenmemesi ise onun ''hayatta kalıp kalmaması'' konusunda habersizce yaptığı bir testmiş... ''Neyse ki sevdi yemeği, hala yaşıyor o yüzden'' yazmış. Yemeği sevmese öldürecekti heralde. Bir zaman sonra adamdaki tuhaflıkları iyiden iyiye sezen kadın ayrılmış ve başka bir şehre, fakat bir kısa tren yolculuğu ötesine gitmiş..

Adam balolarda ve sessiz sokaklarda vakit öldürmüş aylarca... Kanatana kadar batıracağı için kesmediği küçük parmağının tırnağını her kendine batırışta aynı acıyı düşünürmüş... ''Ayrılık''..
Parmağını kesmesinin nedeni buymuş o Fransız kadını hatırlattığı için... Normal bir insan olamadığı için kendinden sürekli utanan adam daha sonra öpüştüğü için dudaklarını kesmiş...
Kendini öldürmekten yine çok çok korktuğu bir günde dayanamayarak ve ölçüyü fazla kaçırıp istasyona koşmuş... Evden çıkmadan gözlerini benzettiği için bir sokak lambası dövmesi yapmış kollarına... Ve göğsünün her yerine saçlarını yapmış kadının... Sonra aynı gece, son tren seferini beklemiş garda... Boynuna ipi geçirip, yüzü koyu uzanmış raylara...Sürünerek kaybolmuş gözden.. Şehre varamadan canını teslim etmiş ama, çizdiği saçların rengi gidene kadar olabilmiş ''kızıl...''

19 Şubat 2009 Perşembe 02:28

3 yorum:

clementine dedi ki...

sana dunya capında satışta olan edebiyat dergimde yer ayırmak istiyorum gokmen. kabul eder misin:P
süppper olmuss ooglum:)

Merve dedi ki...

bir solukta okudum ya nasıl bir şeydir bu :)
düşüncelerine sağlık..fransız sevgilisine yaptığı oyyhh offf çok etkilendim :p
tebrik ederimm =)

Gökmen Kaya dedi ki...

teşekkür ederim, saolun çok.