16 Nisan 2009 Perşembe

İnanmak bilmemeyi istemektir **üzerine bir yazı

İnanmak bilmemeyi istemektedir çünkü insanların kabul ettiği gerçekler yüzyıllardır temel ve sabit gerçekler eşliğinde süregelir. Çağlar boyunca düşünce suçlarından asılıp sürülen insanların varlığının, düşünmeyenlerden az olduğu gerçeğine göre dünyada düşünmeyen insanların düşünenlerden az olduğu gerçeğini bir kez daha görebiliriz. Düşüncenin ve fikir beyan etmenin cezasının idam olduğu Orta Çağ’dan günümüze gelen “düşüncenin evrim sürecinin” “tembelliğe” kaydığını görürüz. Bu etkiyi özellikle din üzerinden örnekleyerek görebiliriz. Örneğin, sadece “girilmez” yazdığı için insanların girmeyip yanından geçtiği şeriat ülkelerinin arazileri, 14 yaşında bir erkeğin elini tuttuğu için önce onu öldürecek cellatın “bakire idam olmayacağı” inancına dayanarak önce tecavüz ederek öldürdüğü gerçeği ve bu gibi yüzlerce örnek barındıran insanlığa utanç verici örnekler, insanlardaki fikir ve düşünme devrimini de kendi içinde yapamadığını açıkça ifade eder.

Sorgulamayan insanların varlığını din ve politika üzerinden günden güne yeniden –üstelik 21.yy’da- farketmemiz insanlık adına utançtan öteye gidebilecek bişey değildir.
Tarihin kaydettiği olayları günümüze ışık tutacak olursak eğer, insanlığın bilim ve teknoloji hariç geri gittiğini görebiliriz. Tabiki bunu genellemek insanlık adına bir ayıp olur.
21.yy’da adına yakışır şekilde gelişip ve sorgulayarak kendilerini yönlendiren insanların olduğu yüzyıllar sonra da değişmeyecektir.

Politik, sosyolojik, ideolojik olarak yaşadığımız zihinsel zedelenmelerin etki ettiği tek yer aslında şu an eksikliğini yaşadığımız “düşünmek, bilmek” yetilerimizdir.
Bu noktada, özellikle kapitalist sistemin gereksinimini duyduğu “düşünmeyen ve sorulamayan insan” isteği, kimi ülkelerdeki dinci iktidarların da istediği aynı insan modeli, çarkların “sizin yerinize düşünürüz” diyenlerin nasıl istediği gibi döndürdüğünü genel olarak izledikleri dünya politikalarından da görebiliyoruz. İnsanlık olarak göremediğimiz bence bizi yönetenlerin bizden çok akıllı olmayıp sadece bizden çok şey bildiğidir. Bizim külfet sayarak sürekli vazgeçtiğimiz “düşünmek” eyleminin aslında geniş işlevler taşıdığı gerçeğini bir kez daha bu örnek ile anlıyoruz.

En acı olan gerçek ise teknolojik ve bilimsel atılımlar dışında insanlık olarak insanların kafasında gerçekleştiremediğimiz ve harekete geçiremediğimiz fikir devrimidir.
Orta Çağ’da düşünen asılıyordu, yine asılıyor. Orta Çağ’da insanlara cennet satılıyordu, hala satılıyor. Orta Çağ’da erkeğin kadına bakması günahtı, hala günah.
Yapamadığımız bu atılım bana kalırsa en büyük eksikliğidir insanlığın.




***Kafayı yiyorum demiştim!

Hiç yorum yok: