12 Mart 2010 Cuma

Veda'ya gittim, işte görüşlerim..


Veda filminin erkan galası niteliğindeydi okulumdaki çekilen Siyaset Meydanı bölümü. Orada Zülfü Livaneli'ye de söyledim "izlemedim ama harika olacağı belli" dedim. Çünkü projeler kadar isimler de önemlidir. Burada ne kadar anlatırsam anlatayim bitiremem Zülfü Livaneli'yi..
Kısacası, maddi koşullarım yeni elverdiği için bugün izledim İstinye Park'ta...

Herkesin haddine düşeni yapmasından yanayım o yüzden anladığım kadarıyla teknik açısından konuşabilirim... Müzikler, mekanlar, kıyafetler, filmin renkleri harikaydı... İnsan kendini vererek izlediği zaman, köyleri boşaltan Selanik halkı gibi hissedebiliyor. Sanki çıplak ayaklarım yere vurdu onlarla kaçarken...

Oyuncu seçimine gelirsek, Atatürk'ü canlandıracak bir adam, oyuncu tanımıyordum... Rutkay Aziz bizim tescilli Atatürk'ümüzdü ama bu filmde yoktu... Olsun. Sinan Tuzcu ve Burhan Güven abim bu zorlu görevin altından kalkmayı "hakkıyla" başarmışlar.

Kadın oyuncular konusunda ise, Ezgi Mola sönüktü bence. "Atatürk'ün kadını" olmak, Özge Özpirinççi'ye daha gider gibi geldi ama seçime de saygı duymak gerekir. Oyunculuk olarak iyiydi ikisi de...

Filmin mesajlarına gelirsek, çok güzel mesajlar vardı... Türk kadınıyla ilgili devrimleri anlatan Atatürk'ün Fikriye'ye "İnkilapları kendi evimizden başlatmalıyız" dediği yer kesinlikle tarihe tekrar not düşülmesi gereken bir yer. Film hakkındaki tek olumsuz düşüncem süresiyle ilgili. Kısa geldi bana. Zülfü Livaneli "60 dakika kestik, DVD formatında piyasada olacak" demişti.. Ki, bilmeyen arkadaşım varsa buradan okusun, filmin çok güzel sahneleri, uzun bir bölümü Almaya hava limanında X-ray cihazından çekerken yanmış... Filmler yıkamaya giderken böyle talihsiz bir kazaya uğramışlar... Burhan Güven ile röportaj yaparken daha bir çok şey konuştum filmle ilgili ve ayrıca film sırasında çekilen back-stage fotoğraflarının neredeyse tümünü gördüm... İzleyen arkadaşım varsa bilir, Zeybek sahnesinde kan yok ama normal halinde, yanan filmlerde Atatürk'ün burnundan zemine kan damlıyormuş... Hayal ederek yürüdüğü sahneler ise daha uzunmuş... Talihsizlik ama, olsun... Zaten bir amaç için yapılmış ve farklı gözle bakılarak yapılmış bir filmdi... Ayrıca bir hata gördüm, Fikriye Almanya'ya tedaviye giderken arabaya bindiriliyor ve arabanın plaka harfleri latince harfler... O zaman harf devrimi yapılmamıştı diye hatırlıyorum ..


Yazmak istediğim son kısım ise, filmi kötü eleştirenlere: "İlkokul kitabı gibiydi, oyunculuklar şöyleydi..." tarzı yorumlar vardı. Kostümlere kimse laf edemez... Oyunculuklar eleştirilebilir, ona söyleyebilecek çok sözüm yok ama ben hepsini içten buldum.

Tarihin değiştirilemeyeciğini bilmeyen insanlarla mı yaşıyoruz anlamıyorum... Zaten olmuş ve bitmiş şeyler üzerinden giden bir hikaye var. Filme "Atatürk'le ilgili çok şey öğreneceğiz"diye gidenler hayal kırıklığına uğrayabilirler birazcık... Ama tarihi bir olayın çarpıtılıp bozulmayacağını anlaması lazım eleştirmenin... Diğer çileden çıktığım noktalar elbette var ama şu resmen damarıma basılıyor... Bu tarz filmleri çekmek için perspektif gerekir... Tarihi 2-3 türlü anlatırsınız.. Belgesellerle, filmlerle, müziklerle, tiyatrolarla, operalarla anlatırsınız ama bu kadar uzun bir geçmişi çok zor anlatırsınız... Bakın Turgut Özakman'ın Kurtuluş ve Cumhuriyet filmlerine kaç bölüm ? Uzun uzadıya böyle anlatırsınız... Atlanan detaylar, karışıklıklar elbet olacaktır olay çokluğu oldukça ve bu kadar üzerinde tartışılan bir tarihimiz oldukça... O yüzden tek kare bile İsmet İnönü'nü görünmüyor. Aynen Zülfü Livaneli'nin dediği gibi, iki dostun hikayesi bu anlatılan... "Seni 3 kere aldattım paşam" diye başlayan sıcacık bir dostluğun hikayesi... İzlemeyen arkadaşlar varsa, tavsiye ediyorum gönülden.... Gidin bu filme!

2 yorum:

Pnarist dedi ki...

Merhabalar :)
Geçerken bir selam vereyim dedim,yazılara göz gezdirip kaçmak olmaz.Ama sanırım bundan sonra sık sık karşılaşabilirsinz yorumlarımla :)

Saygı ve sevgilerimle,
Pınar

toucherleciel dedi ki...

ben de sizinle veda filminin kalitesi konusunda aynı görüşteyim ama farklı olarak ezgi mola'nın yanında özge özpirinçci'yi pek rolle özdeşleşmiş göremedim. Gerçi, intihar ettiği sahnede gözlerimin dolması söylediğimle tam bir çelişki(: Dolunay Soysert'i oldukça beğendim bir de. Yorumum biraz geç oldu ama film şehrime geleli birkaç hafta oluyor. Kısacası, izlenilesi bir film. Tebrik ederiz.