30 Haziran 2010 Çarşamba

Nasıl yani!

Uyandım, saat 11'e geliyordu... Yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım, saate baktım, ekmek içi yedim biraz ve tekrar yatağa attım kendimi.. Başım ağrıyor, deli gibi.. Bir kahve yaptım, yanına da bir puro yaktım...
Sonra çıktı geldi! "Olmaz" dedi. "Nedir o olmayacak olan" dedim.. Güldü, aşağılar gibiydi. Bir de gülümser. "Bugün kahveler benden" dedi ve ekledi "Ben istemedikçe, hiçbir şey ayıltamaz seni!"

Korktum tabi. Çocukluğum zamanı gibi korktum. Hani nefesini tutarsın, gözlerini kısarsın ve sanki kopacak gibisindir. O yüzden hemen ellerinle ayak bileklerini sıkarsın.. Sindim içime. O da susmadı. Hani bazen birisi sana üzüldüğü için üzülürsün ya, oydu üzüntüm... Ne kadar tuhaftı!

Sonsuzu yaşadığımı sanacak kadar sıkıldım... Cama çevirdim kafamı, yağmur ertesiydi.. Kiraz ağacındaki bir kelebeğe rastladım..

"Korkma" dedi "Korkarsan, dönüşemezsin kelebeğe..."