8 Ocak 2009 Perşembe

Ölü Doğan Aşk... Başlarken...

Soğuk İstanbul günleri vardı yine. 2 gün önceydi sanırım, okulun en başından beri beğendiğim kızın peşinden gittim yine her zamanki gibi.
Çoğu zaman yaklaştım, bazen çarpıştık istemeyerek, bazen yanlışlıkla baktık birbirimize... İkimizin de omuzlarının arkasındaydı aradıkları, biz de başımızı çevirip baktık omuzlarımızın arkasından.
Gelenlere baktık arkadan yani.. Neyse, haftalardır sessizce sokulup yanına nefesimi kontrol edemeyip geri dönüyordum, kulaklarım tıkanıyordu, sesim çatallaşıyordu, yazdığım gibi konuşamıyordum. İçimden en güzel kelimeleri çekiyordu bir tılsım, yan yana getirip adam akıllı ve anlaşılır cümleler kuramıyordum. Yine böyle bir gündü, İstanbul'un soğuk akşamlarından birtanesi, boynumu yine sokturmuştu ceketimin içine biraz daha.
Dik omuzlarımla ve kısık gözlerimle ilerliyordum kaldırımda. Bir an ürperdim ve döndüm sol kaldırıma baktım, aynı benim gibi yürüyordu. Soğuk hızlandırmıştı bizi yine. Farklı kaldırımlarda karşılıklı olarak aynı hizaya geldik, daha sonra da ben ilerledim birazcık. Bir saçağın altına geldiği zaman da karşısına geçtim, ilahi bir güce sırtımı dayayarak sordum ona; ''Nasılsın ?'' İrkildi önce, sesi titredi ve ''iyiyim..'' dedi sadece.
''İstersen'' dedim, ''bi yere oturalım konuşalım..'' konusunu falan sorgulamadı, atkısını düzeltti, boyundan içeri doğru indirdi sıkıştırdı biraz daha, kabul eder gibi ilerledi kaldırımda.
İçeriğini bilmediğim duaların sadece isimlerini tekrar ettim içimden girip sıcak bir yere oturana kadar. ''Seni seven bir çocuk var yakınlarında, yakışıklı, uzun boylu, kumral, yeşil gözlü. Edebiyatı seviyor, konuşmayı sevmiyor. Papatya fallarına hayatını adamış, sürekli ''seviyor'dan'' başlamış, ''sevmiyor'da'' bitirmiş, suratlara ve duvarlara hikayeler yazan, çizgisiz kağıtlara çizgiler çizen, sonra teker teker silen bir çocuk bu çocuk.'' dedim. Hem de bir nefeste dedim, ezberlediğim gibi dedim aynen. Ben konuşurken dudaklarından okuyabildiğim kadarıyla gülüyordu, gözlerinden anlayamadım, çünkü hiç bakmamadım gözlerine.
Fakir bir adamdım hayatım boyunca, gözlerinde servetler taşıyordu, imreniyordum baktıkça. ''Gözüm kalmasın kimsenin bişeyinde'' dedim, indirdim yüzümü yere.
Görevini yapmış adamların mutluluğu ile devam ettim herşeye. Ellerimi koyacak yer buldum, nefesimi zorlamayacak anlar yarattım, bir çay daha bile söyleyebildim. O konuştu sonra, dinledim sessiz sakin.
Sonra, eski zamanlarını anlattı, insanlar için yaptığı fedakarlıkları falan. Benim yaptıklarıma o kadar benzer ki yaptıkları, uykusuzlukları, sabah akşam gözyaşları falan filan... Ben bilirim ki, yaralı insandan korkmalı her zaman. O an bile kapatmaya çalışıyodum kanayan yerlerimi. Kendi kendimin karşısına çıkmıştım bilmeden. Kendi intiharımı engellediğim günlerden sonra...
''Eeee, kimmiş bu çocuk ?'' dedi. Gözlerine baktım, yüzümü boyadı kusursuzluğu...
''O çocuk mu ?'' dedim. ''Az önce kaybettik...''

2 yorum:

clementine dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
clementine dedi ki...

şşş