1 Aralık 2009 Salı

Ah güzel çocukluk... İşte ordan bir hatıra...

Kuzenlerim geldiği zaman "özellikle" sokağa çıkmamızı istemezlerdi sokak sakinleri. Biz de inadına çıkardık ve heryeri dağıtırdık.
10 yaşındaydım ve semt pazarında soğuk su satıyordum. Kahverenginin üzerinden kaçtığı tuhaf renkli brandalar, çatısındaydı pazarın tabiri caizse.
Pazarcılar ürünlerini satmak için ne kadar yüksek sesle bağırıyorlarsa biz de aynı şekilde bağırıyorduk: "Buuuzz gibi sooooğuk sudaaan içeeen!"
İki tane kristalli cam bardağımız vardı. Bir sürahimiz. İçinde her daim yüzen buzumuz vardı. Sürahiyi ananemlerden alırdık çünkü pazara en yakın onun eviydi.
En çok su alan sürahi ise en sevdiği sürahiydi. Kaçırırdık. Birgün yine su satarken benim yaşlarımda sapsarı saçlı bi kız geldi. Altın rengiydi. Kuzenimin de benim de gördüğüm belkide en "farklı" kızdı. Hemen o yöne hızla yönelip sesimi yükselttim. O sırada da peşimden kuzenim kristal bardak ile geliyordu. Sürahi bendeydi çünkü patron bendim. Bir bardak su doldurup uzattım. Saçından koyu sarı dalgalı elbisesini sarllaya sallaya sırtını döndü. Tek eli annesinin pazar arabasındaydı. Annesine ve ayakkabısına baktığımda sadece görkemli olanın onlar olduğunu gördüm. Bir seviye farkımız yoktu. İzlediği yabancı dizilerden öğrendiğini düşündüğüm bu "asilzade" tavır, ona bişey kazandırmaktan çok kaybettiriyordu gözümde. Fazla ısrar etmedim, dönmeye kalktım. O sırada kuzenim elinde bardağı ile kalçasıyla ileri ittirip önüme geçti. Düşmek üzereydim. Bu hareket onu çok güldürmüştü. İkisi de bana gülüyordu. Sinirlendim ve sinirimi açıkça belli ettim. Ona vuramazdım, kuzenimi çektim kolundan sertçe. O'da dengesini kaybetti ve düşmemek için kendisini zor tuttu. Bir pazar yerinde, bir kız yüzünden, para kazandığımız şeyi boş yere harcayarak birbirimizi kırdık. Sinirle dönüp gittim. Arkamdan birinin peşimden koştuğunu duyuyordum. Omzuma dokunuldu, döndüm...
İlk kez kuzenim bana vurdu. Bir pazar yerinde üstelik. üstelik yüzlerce insanın içinde. Sinirden sürahiyi ve tek bardağı yere attım ikisi de kırk parça oldu. Aynı şekilde kuzenimin bardağının kırıkları da benim kırdıklarımın içine karışmıştı. Elimizde bişey kalmamıştı. Bir kız yüzünden önce birbirimizi çekemedik sonra da kavga ettik. Ben onu, o da beni Arnavut kaldırımlardan yuvarladı. Yara bere içinde kaldık. Pazarcılar bizi ayırdığında öfkeden çatacak belki de tek kişi olduğu için o kıza bakındım. Yoktu. Evet yoktu. Herşeye sebep oldu ama şimdi ortada yoktu. Daha da sinirlendim. Ananemin sürahisini ve iki kristal işlemeli bardağını kırdık. ikimiz de birbirimizi suçlayarak gerisin geriye eve dönüyorduk ve yapacak bişey arıyorduk sürahi ve bardaklar için. Ananemin bahçesine oturduk. Eski ve çöpe atılmış bir bavul gördüm. Sonra ite kaka önüme kuzenimi katarak çarşıya doğru yürümeye başladık. Bavul bana bir fikir vermişti. Ananemin sürahisinin aynısını bulmak için bir kaç yer dolandık ve bulduk. Pahalıydı ve paramız yoktu. Saate göre de pazarın tam boşalmaya başldığı zamanlardı. Yeni bir sürahi ile su satmaya kalksak yetişemeyecektik. Dönüşte Eskici İsmet'in dükkanına uğrayıp araba cantlarının fiyatını sorduk. "Ne yapacaksınız ki?" dedi. "Dedemde var da bozdurmak istiyoruz." dedik. Biz İsmet amca ile konuşurken kuzenim bir ona bir bana bakıyordu. Ne düşündüğümden haberi yoktu. Bir "gurbetçinin" üstelik buraları bilmeyen bir "gurbetçinin" aklı böyle şeylere çalışmazdı. Neyse, bavulu aldık, sahil yolunun üzerinde gördüğümüz arabaların cantları çıkanları bir güzel çıkartıp bahçede bulduğumuz eski bavulun içine doldurup bozdurmaya götürdük. "Ben Ekrem'e sorarım bakalım neden bozduruyor bunları.." dediğinde İsmet amca sözünü kesip: "Ananem de çalınmış diyecekmiş, dedem ne bulsa bahçeye getiriyor ananem söylemesin aldığını dedi" dedim. Mantıklı buldu onayladı. Hayatımın ilk hırsızlığıydı. Ve son tabiki. Neyse, Züccaciyeci Murat'ın dükkanından sürahiyi alıp döndük. Bardakların kırıldığını söyledim ve söz verdim yenisini alacağıma. Aradan on sene geçti, geçen gün ananeme gözümün iliştiği bir mağazadan altılı bardak aldım kristal işlemeli. Hemde bu hikayeyi anlatarak verdim. E bide yeri gelmişken "yazayim" dedim...

3 yorum:

öykü dedi ki...

Bir solukta okudum
cocuklugun bu donemlere baglanısının guzel hıkayesını
o donemde ıcınde ukte kalan bıseyı bu donemde tamir edısını
ve Turkce yı cok guzel bı sekılde ımla hatasız yazısını
ben elımden gelenı yapıcam duzeltmek ıcın bu yorumda bıle ıyı olmadıgına bakma sakın
nasıl kı sen eskı bı hatayı duzelttın sımdı
ben de en kısa zamanda bunu duzeltıcem:)
sevgıler.

Denizcan dedi ki...

awesome ( :

Gökmen Kaya dedi ki...

Bende çok severek yazmıştım gerçekten... Çocukluğum güzeldi. Bu arada Öykü hanım, size şöyle ifade edeyim, güzel türkçemi okunmak için ve elimi alıştırmak için senelerdir resmen eğittim.. Hiç kısaltma kullanmadım nette. Böylesi çok güzel, tavsiye ederim :)

Denizcan'ım, teşekkür ederim seni seviyorum kardeşim.