29 Ocak 2010 Cuma

"Tel sarar kızıma tel sarar..."

İnsan bazen çok tuhaf şeyler yaşar. Tuhaflıkların da derecesi vardır ama değil mi? Vardı. Önce ruhum içimden çekildi gitti. Birsen Tezer, "İstanbul" dedi, hatırlamıyorum gerisini..
Sanki yanımda başkasını ve beni aynı derecede seven bir kız ağlıyordu bir şiire. Bakıyordum uzun uzun gözlerinden düşenlere. Sarılıyordum. Kayıp gidiyordu herşey.
Her sarıldığımda sıkıp içime sokmaktan çok ıskalıyordum bişeyleri... Öldürdüğünü unutmuşum bir kuşu çok sıkmanın avuçlarında...
Düşünmeden davranmanın acısı da, sonradan gelir değil mi ? Sonradan geldi evet...

Ama emindim içimi güzel güzel döktüğüme. "Anlıyorum" diyor, bana hak veriyordu sanki karşımdaki küçük kız. Seviniyordum çünkü kendimi anlatabilmenin, üstelik anlaşılabilmenin huzurunu, gururunu yaşıyordum. Bir oyundan bir sahne değildim. Değildik. Hiç olmadık! Başka başka maskelerle gelmedim demir kapına.. Bardağından su içerken maskemi çıkarıp kapı koluna asmadım mutfağının.

Kırıldın değil mi ? Tamiri zor olan bir oyuncak gibisin şimdi. Kendi halinde, benim sevmediğim şarkılardan birisini dinleyerek düşünüyorsun belki. Belki de eşlik ediyorsun, gözlerin doluyor, bir şiir okuyorsun, şiirde bir baba kızına tel sarıyor...

"Tel sarar kızıma tel sarar..."

Bana kızıyorsun belki. Belki değil kızıyorsun...

Çok istediğin bir anahtar var elinde sanki. Bir kapıyı kitleyip gitme lüksün, gücün var... Ama bunu üzülerek yapıyorsun.
Sevinç ile hüzün, acı ile neşe, ağlamak ile gülmek arasında gidip geliyorsun.
Yanlış bir karar almaya gidiyorsun küçük kız..

Birgün uyanıp üzülmeni istemiyorum. Bir şehirden, İstanbul'dan, kıtandan, evinden... Neresi olursa olsun, kaçarak gitmeni istemiyorum benden.

"Söyledim gideceğimi" diyeceksin. "Duymadım" diyeceğim. Duymadığım için...

Masayı kendin toplayacaksın. Zaten hep kendin topladın. Yatağını açtın, uyudun.... Uyudun mu sahiden?

Rüyana girdi bir adam.

"Tel sarar kızıma tel sarar..."

Hiç yorum yok: