2 Şubat 2010 Salı

Eli mandalina kokan yazar

İstanbul'daydım. Yazar olmak için, gözlem yapmak için geldiğim şehirde bir otele yerleşmiştim. Kabul ediyorum ki, insanları ve çevreyi çok garipsemiştim. Resepsiyondaki adam köylüm çıkmıştı. Benim yazı yazdığım uzun gecelerin arasında ara sıra geliyor "Koçum mandalina ye, hava soğuktur" diyor, sonra yine gidiyordu. Benim üzerinde deli gibi uğraştığım biricik karakterlerimi piç etmişti kendi kendine. Hakan adlı karakterim mesela gül almak için evden çıkıyordu ama Recep abi yüzünden canı yolda çiğköfte çekiyor bir yerde yiyor, sonra çiçek almaya gidiyordu. Üstelik karakterlerim de Recep Abi gibi tam gavat olmuşlardı. Ağızlarına bir sakız atmayı akıl edemiyorlardı. Recep abi herşeyi değiştirmişti kısacası. Bazen an oluyor, selam veren insanlardan nüfus cüzdanlarını istiyordum. Üstelik o kırık dökük otelin lobisinde otururken, selam veren insanlara. Başbaşa oturup TRT seyrettiğimiz insanlara. Bir yandan da onların söylediklerine eğiliyordum. Ne derler, ne yerler ne içerler, ne konuşurlar. Kötü çıkan yemeklerden başka bişey söylemiyorlardı. "Sizden ilham olmaz, sktirin gidin!" dedim içimden. Neyse, sürekli yazıyordum ve altılıdan yatıyordum. Öyle bir dönemdi. Ama olsundu. Yazıyorumdu, çiziyorumdu. Aklımın almadığı bir nokta vardı: Altınarap atı neden birinci gelemiyordu hiç? Yem mi yemiyordu düzenli? Jokeyi kilo mu alıyordu itoğlu it. Bunu sürekli kafama takıyor bir yandan da yazıyordum. Hatta bir gün otelden çıkıp İstiklal caddesinde bir bara gittim. Recep abinin "havalar soğuk" diyerek verdiği mandalinalardan vardı iki cebimde. Tekini yedim. Baktım ki güzel, diğerini de yedim. Kabukları cebimdeydi ama. Söz vermiştim, sobanın üzerine koyacaktık. Neyse, bir bara girdim. Rock müzik var içerde. Kafasını sallayan onlarca adam. Siyah elbiseler falan filan. Leş gibi ter kokuyodu. Kafamı bi kaldırdım, her yer kocaman televizyon dolu. her televizyonda atlar koşuyor müzikle alakalı. Alakalı dediysem, ritm tutar gibi işte. Bir bira içtim. not defterimi çıkarttım, notlar alacaktım ama olmuyordu. Aferdersiniz ama kafam düdüklenmişti. Ve bütün atlar bana Altınarap'ı hatırlatıyordu. Onlar gibi koşamıyordu bir türlü hayvan. Neydi derdi. Avrupalı'nın atı koşturadursun, bizimkiler uyusun. Ne kötü. Neyse, Bursa'ya dönüş günüm yaklaşmıştı ve İstanbul gitgide benim için boşa akan bir musluk gibi duruyordu. Faydalanamamıştım. Sabahları Recep abinin sesiyle uyanıyor, öğlen mandalina yiyor, at yarışı seyrediyor, akşam kağıdı önüme koyup mal mal yazmaya çalışıyordum. Bir süre sonra otlede bir hareketlilik oldu. Otele bir kadın gelmişti. Nasıl anlatsam, benim yaşlarımda, güzel, bakımlı... Kumral, ela gözlü, kocaman dudaklı... Bu kadına aşık olacaktım. Yazar ve şahir ruhumla ön plana çıkıp kendisini etkilemeyi düşünmüştüm. Sonra vazgeçtmiştim ama yine de yapmıştım. Daha doğrusu yapmaya çalışacaktım. Bir gün kapısını çaldım, gözlüklerimi çıkarttım, güzel gömleğimi de giyinmiştim üstelik. Kapıya dayanmıştım. Diyeceğim ilk şey belliydi, "Günaydın". Peki sonra, sonra ne diyecektim? At yarışı oynar mıydı, mandalina sever miydi, hangi takımı tutardı, hiç rock bar'a gitmiş miydi acaba? Kapıyı çalarken "Ulan, günaydın diyeyim, gerisi gelir" dedim. Çaldım, kapı açıldı, Recep Abi geldi. "Çoraplarınla donların yıkamadan geldi. Bu delik donu hele nasıl giyiyorsun" dedi. Böyle elimi mis işareti yapar gibi yaptım. "Bak Recep Abi.." diyecektim, fırsat vermedi. Konuşmaya devam etti. Utandığım için ve nasıl yırtacağımı bilmediğim için (ki yırtacağımı yırtmıştım) o an don mevzusundan sonra "İğne iplik isteyecektim" dedim. "Yok" dedi, kapadı kapıyı. Başlamadan biten bir aşktı bu. Beni sevse, Veli Efendi'ye giderdik, İstiklal'de yürürdük, hani o gördüğüm bir çift sevgili vardı, kadın adamın arka cebine elini sokmuştu... Öyle bile yapardık. Düşünüyordum. Buradan yola çıktım. Süper bir erkeği kaybettikten sonra bir kadının başına gelenler konulu bişey yazacaktım. Delik donlarımı ve çoraplarımı aldıktan sonra ağlaya ağlaya odama gittim. Hemen başlamalıydım. Yüzümü silmek istedim, ellerim mandalina kokuyordu...

3 yorum:

hazar dedi ki...

hoş bir yazı olmuş.

Hatchipu dedi ki...

cok begendim bu yaziyi.

Gökmen Kaya dedi ki...

teşekkür ederim güzel yorumlarınız için tek tek...