27 Mayıs 2012 Pazar

Behzat Ç.'ye dokunmayın!

Hekime şiddet kaç gün kaldı ülke gündemimizde? Kot taşlayan işçiler, ötekileştirilen insanlar, cumartesi anneleri, polisin uyguladığı şiddet, haksız yere hapis yatan öğrenciler, memurun cebe attığı rüşvet, çocuk işçiler, Eryaman'da travestilere yapılanların aslında gerçek olduğunu Behzat Ç sayesinde farketmedik mi?
Devletin Samast'ı nasıl koruduğunu, devletin ve polisin içindeki çeşitli grupların kendine koltukları bir bir kapmak için ne haltlar yediğini, ihalelerin "Selamunaleyküm" diyerek peşkeş çekildiğini, karikatüristlere nasıl saldırıldığını, aşağılandığını, Behzat Ç sayesinde tekrar farketmedik mi? Memurun içler acısı hali de öyle... Evine ekmek götüremeyen memurları da öyle gördük. Birbirini 3 kuruş para için öldüren insanların gerçek hikayelerini, sokak çocuklarını, kadına şiddeti, zorla, erken yaşta evlendirilen kızların dramlarını nasıl hissettik peki? Tabii ki Behzat Ç sayesinde. Muhakkak ki kurular var. Muhakkak ki hayal ürünleriyle dolu, izlediğimiz çoğu sahne. Ancak bu ülkede çoğu işin bu tarz yürüdüğünü herkes bilir.
Örnekler daha çoğalır, çünkü bu memleketin sorunu bitmez.
Bunları bir kenara koyalım, karakterlere bakalım: Eşinden ayrı, hayatta en sevdiği varlığı olan kızını kaybetmiş, hayatı omzunda bir yük gibi hisseden, her şeyden bıkmış bir polisin ta kendisi Behzat. Hiç merak etmeyecek miyiz, 66 bölüm, saatlerce öyküsünü izlediğimiz polisin bundan sonra neler yapacağını, hangi toplumsal olayın içinde hak arayacağını, hangi cinayette kendince hak arayacağını, yıllar sonra tanıdığı kızıyla nasıl anlaşıp, nasıl bir baba olacağını?... Dokunmayın dizimize!
Peki ya Hayalet? Sevdiği bütün kadınlar hapse düştü. Yaşadığı mahalleyi baştan aşağı yıktılar. Kimi sevse yanıldı. Şimdi bir Suna girdi hayatına... Nasıl bitecek bu aşk ya da nasıl çizilecek yolu, öğrenemeyecek miyiz?
Akbaba ne olacak? Çoğumuz için en tuhaf dizi karakteridir. Sevdiği kıza amcası tecavüz etti. Başkasını sevemiyor. Onun yaşadığı gelgitleri biz ekranda hissediyor, yaşıyoruz... Kendimizi bir daha onun yerine koyamayacak mıyız?
Peki Harun? Kaba saba o adam ne olacak? 40 yılda bir yüzü güldü. Bırakın bari, onun mutluluğunun sürmesi için devam etsin şu dizi...

Neden biliyor musunuz?

Çünkü artık bu insanlar bizim hayatlarımızın içinde. Dizinin izleyicileri, kendi ailesinden biri. Sokakta karşılaşsak, çoğumuz sarılıp birer hatıra fotoğrafı çektireceğiz. Sebebi o insanları haftada bir ekranda görmemiz değil, yürekten sevmemiz! Rica ediyorum ve ediyoruz, bizi dizimizden alıkoymayın.

Son not meclise o dilekçeyi veren ve imzalayan vekillere: Memleketi bok götürüyor. İşsizlik tavan, sokakta insanlar birbirlerini bıçaklayacak gibi. Çıkın sokağa bakın, rastgele gördüğünüz kaç surat gülüyor? Sağlık reformu dediniz, hastane kuyruklarında can veriyor insanlar, emekli maaşı kuyruklarında öldükleri gibi. Mazot kaç kuruş, çiftçine sahip çıkıyor musun? Atanamayan öğretmenler için neler yaptınız? Uludere'de insanlar öldü, mantıklı bir açıklama getireninizi henüz göremedik. Poşu taktığı için hücrelere atılan öğrenci, tutuklu gazeteciler ve vekiller için ne yaptınız? Şehit haberlerine girmiyorum bile. Bu kanın durmasına engel olamıyorsunuz, siz de suçlusunuz... Örnekler daha da uzar ama sanıyorum ki bu kadarı yeterli.

Sizin göreviniz, sorunları çözmek vekillerim. Behzat Ç'nin sizin için daha önemli bir sorun olduğunu sanmıyorum. Asıl uğraşmanız gereken  sorunlarla uğraşmanız dileğiyle, Behzat Ç'ye dokunmayın!









25 Mayıs 2012 Cuma

Kendi Halinde...

Biz her şeyi değiştirebileceğimize inanan idealistlerdendik
Biz geçmişi bölüp, geleceğe bir pencere açanlardandık
Biz, ceketini sağ kolunda pürüzsüzce taşıyan adamlardık.
Kim duymuştu huysuzun sözünü, yalnızın gürültüsünü
Kim bozmuştu ceketimizin ütüsünü 
Kiminle savaşmıştık kaldırım taşlarında, sabahlara kadar
Kimin için yüzlerce kez değiştirmiştik öykümüzü. 

Biz aslında sessiz insanlardık.
Biz içkimizi çocuklar salona girdiği zaman masa altına saklayan adamlardık
Yıllarca ekmeği gazete kağıdına sardık
Birbirimize kahvelerde çaylar ısmarladık… 
Bir şey oldu sonra. 
Sanıyorum her şey dükkanların daha geç kapanmasıyla,
Küçücük çocukların gece geç saatlere kadar sokakta kalmasıyla başladı
Bir yerde bir hata vardı. 
Görünmez değil, görünür değil, unutulabilecek gibi değil… 
Sanıyorum her şey, 14 yaşında bir çocuğun bıçaklanmasıyla başladı
Telefon kulübesinin hemen yanında, 
Taşları dökme olan duvarın dibinde. 

Biz çok güzel adamlardık. 
Komşusuna balık gönderen insanlardık eskiden. 
Selam bile vermeyen olduk sonradan… 
Maltepe bozulunca bozulduk.
Televizyonlar artınca bozulduk.
Biz hibelerle bozulduk.

En iyiler öldü sonra
İyiler önce ölüyor, kötüler sonra
Gözümü kapatsam Türkan Saylan’ı görüyorum
Ve bir adet haline getirdim artık, 
Ne zaman Kemal Sunal’ı görsem ağlıyorum… 
Ne zaman Atila İlhan duysam içim sızlıyor
Orhan Veli’nin de kendi sesinden şiirleri çıkmış, 
Dinleyince yeryüzünde bir paçavraymışım gibi hissediyorum. 

Biz aslında iyi adamlardık.
Bir şeyler bozdu bizi.
Belki vicdanımız, kaybettiğimiz hürriyetimiz, 
1 Mayıs’larda kardeşçe çekemediğimiz halaylar, 
Bakanlara atamadığımız yumurtalar belki… 
Belki de sessiz kalmamız, içerde yatan yüzlerce insana
Bir şeyler bozdu bizi.




Gökmen Kaya